Kutadgu bilig
Yusuf Has Hâcib’in 1069-1070 yılında yazdığı meşhur eseri. İslâmî devir içinde Türk Dili ve Edebiyatı’nın olduğu kadar, Türk Kültür tarihinin de asla ihmal edemeyeceği bir siyasetnamedir. Kutadgu Bilig, siyasî ve kültürel bakımdan, Türk-İslâm muhitinin çok mühim bir merhalesini teşkil etmektedir. Böyle olmasına rağmen, uzun müddet bir kenarda unutulup kalmıştır. Eser, Tavgaç Ulug Bugra Karahan (Hakan) Ebu Ali Hasan bin Süleyman Arslan Kara Hana ithaf edilmiştir. Bu vesika ile beraber Kutadgu Bilig’in zikrettiği Bugra Han hakkındaki vesikaların sayısı 15’e yükselmiştir. Bunların yedisi Türkçe, diğerleri Arapçadır. Kutadgu Bilig yazıldıktan bir hayli zaman sonra unutulmuş veya çok dar bir muhitin istifadesinde kalmıştır. Kitaba ilk ilâve edilen 77 beyitlik bir manzume vardır. Bu manzum önsözde, eserin kendisi ve yazarı hakkında bilgi verilmektedir. Burada hükümdarlara “ilig” ve “beg” yerine “melik” tabiri kullanılmıştır. Şark meliki ve Maçin beylerinin hepsi bu kitabı benimsemişler ve kendilerine miras yolu ile intikal ettiği için başkalarına vermemişlerdir. Ayrıca diğer memleketlerde kitaba başka adlar da vermişlerdir. Çinliler, Edebü’l-Mülûk, Maçinliler Enîsü’l-Memâlik, İranlılar Şehnâme ve Turanlılar (Türkler), Kutadgu Bilig demişlerdir. Bu önsözü yazan Kutadgu Bilig’i bir nevi siyasetnâme olarak düşünmüştür ki, yerinde bir düşüncedir. Kutadgu Bilig, bu devreden sonra üçüncü olarak meydana çıkarılmıştır. Bu defa manzum önsözün bir özeti, eksik bir mukaddime olarak eklenmiştir. Burada, manzum önsözdeki “melik” tabiri yerine “padişah” kelimesi kullanılmıştır. Eser, yazı bakımından iki türlü alfabe ile yazılmıştır. Bunlardan biri Uygur alfabesi, diğeri ise Araplardan aldığımız İslâmî Türk alfabesidir. Uygur harfleri ile yazılan bazı yazıların Fatih devrine kadar sürmesi, önceleri her iki alfabenin at başı gittiğini, Fatih Sultan Mehmed Han'dan sonra Uygur harflerinin yerini tamamen Türk-İslâm alfabesine bıraktığını söylemek gerekmektedir. Kutadgu Bilig’in bu bakımdan aslının nasıl bir alfabe ile yazıldığı bilinmiyor. Çünkü yeryüzünde bilinen üç nüshasından biri Uygur harfleri ile yazılmıştır. Bu nüsha Herat nüshasıdır. Diğer iki nüshası Arap harfleri ile yazılmıştır. Böyle olmasına rağmen İslâmî-Türk yazısı ile yazılmış bir nüshadan istinsah edildiği kanaatini doğurmaktadır. Aynı durum daha sonra Karahanlı ülkesinde yazılan Atabetü’l-Hakayık gibi eserlerde de kendisini göstermektedir. Balasagun’lu Yusuf Has Hâcib, eserinde kendi adına yalnız bir yerde yer vermiştir. O asil bir aileye mensup olup, ilmi, faziletleri, zühd ve takvası ile cemiyetin içinde hürmet görmüş biridir. Eserini, Balasagun’da yazmaya başlamış, sonra Kaşgar’a gitmiş orada tamamlayarak Tavgaç Kara Buğra Han'ın huzurunda okumuştur. Bunun üzerine hükümdar iltifat etmiş ve kendisine Has Hâcib unvanını vermiştir. Onun eserini yazmada en mühim âmil, muhakkak ki çağdaşı Kaşgarlı Mahmud’un da Türklüğü ve Türk milletinin değerlerine sahip olma azminden başka bir şey değildir. Kaşgarlı, Türkçenin Arapça karşısındaki durumundan hareketle ve Araplara Türkçeyi öğretmek niyeti ile yazdığı eserinde, Türklerin gelecek için büyük ve devamlı bir hakimiyetlerinin olacağından bahsetmiştir. Balasagunlu Yusuf ise zamanında Fars dilinde bir Şehnâme’nin yazılmış olmasını görerek, Kutadgu Bilig’i Türk milletine bir Şeh-nâme hediye etmek arzusu ve Türkçenin kudretini göstermek niyetiyle yazmıştır. Yusuf Has Hâcib, eserini yazdığı zaman elli yaşlarında olması muhtemeldir. Şair bu durumda 1019 yılı civarında doğmuş olmalıdır. Nerede ve kaç yılında öldüğü belli değildir. Eserde tasvir edilen hayat ve idealize edilmiş olan şahıslar, şairin kendi devrinden evvelki bir zamana aittir. Yusuf, ideal fertlerden teşekkül eden cemiyet ve devleti gözünde canlandırır. Sonra kendi devrinden acı acı şikâyet eder. Eserinde, büyük meziyet olarak gösterdiği hareket ve düşüncelerin kalmadığını söylemektedir. Eser, şairin tasavvur ettiği ideal bir hayatı işlemesine rağmen, gerçeğin içinde dolaşır. Hattâ Türk Edebiyatı içinde bir tiyatro eseri hüviyetine bürünür. Eserde saadet ve ikbali (kut) temsil eden vezir Aytoldu ile aklı (ukuş) temsil eden Ögdülmiş’in şahıslarında şairin kendisini tasvir etmiş olması mümkündür. Türk yazı diline hakkıyla hakim ve inceliklerine vâkıf olan şair, Uygur Türklerinin an’anesini devam ve inkişaf ettirerek, Türk Milletinin hayatına geniş yer vermiştir. Böyle olmakla birlikte Yusuf Has Hâcib, zaman zaman tecrübelere yönelir. Tecrübeli yiğitlerin, büyüklerin, milleti düşünenlerin düşüncelerine eserinde yer verir ve bu sözlerin yabana atılamayacağından bahseder. Hattâ müdâfaa ettiği fikri buna benzer sözlerin eşiğine getirerek, atasözlerine, değer verdiği tecrübeli kimselerin buyruk ve işaretlerine bırakır. Bunların içinde pek çok sözün kaynağının hadislere dayanması esere ayrı bir değer katar ve ilk İslâmî eser olan Kutadgu Bilig, değerler bakımından İslâmiyet'e dayanır. Böylece eser, dünya ve ahiret saadetinin, ancak bu şekilde bulunacağı fikrini işler. Yusuf Has Hacip, bu yönü ile ilk Türk eğitimcileri arasına girmeye de hak kazanmaktadır. Zaten Kutadgu Bilig; dünya ve ahiret saadetini gösteren bilgi demektir. Yusuf Has Hâcib, İslâm sanatkârlarını örnek tutarak, aruz vezni kullanmıştır. Eser, Şehnâme vezni olarak bilinen Fe’ûlün, fe’ûlün, fe’ûlün, fe’ûl vezninde yazılmıştır. Şair, bu vezni pürüzsüz bir şekilde kullanmıştır. Muhteva bakımından ise Kutadgu Bilig, sahnesiz bir tiyatro eseri görünüşündedir. Hükümdar Küntogdı’nın, akıbeti temsil eden Odgurmuş ile görüştükten sonra, dünyadaki hayatın esasını kavrayarak üzerindeki yükü taşımak istemediğini, aklı temsil eden Ögdülmiş’e söylemesi üzerine, Ögdülmiş, hükümdara yapacağı işleri hatırlatır. Ve ona iyi ad kazanmak için yeni iş sahası gösterir. Eserin başında “tevhid, naat, dört halifenin zikri ve yaz mevsiminin tasviri vardır. Bunlardan sonra Ulug Bugra Hanın methiyesi yer alır. Bu şekli ile eser klasik tertip usulüne uygunluk gösterir. Kutadgu Bilig, dört esas üzerine tanzim edilmiştir: 1. Doğru kanun (köni töri); bunu Küntogdı (hükümdar), 2. Saâdet (kut); bunu Aytoldı (vezir), 3. Akıl (ukuş); bunu Ögdülmiş (vezirin oğlu), 4. Odgurmış (zâhid) tarafından temsil edilmektedir. Bunlardan başka Aytoldı’nın Hâcib ile buluşmasını temin eden Küsemiş, huzura kabulü sağlayan Hâcib, arada hizmet gören oğlan, haber getiren Yumışçı ve zâhidin yanında çalışan Kumar'ı da şahıslar kadrosu içinde yer alırlar. İnsanların iki dünyada ele geçirmek istedikleri saadet (Aytoldı) ile kâinatın üzerine kurulduğu doğru kanun (Küntogdı) arasındaki karşılıklı konuşmalarda o devrin ferdî ve içtimaî ahlâk prensiplerine yer verilir. Küntogdı’nın akıl (Ögdülmiş) ile devam eden konuşmalarında ise cemiyet hayatının, bilgi nazariyesinin ve hayat görüşünün bütün meselelerine temas edilmektedir. Aytoldı’nın oğlu Ögdülmiş büyümüş, hükümdarın itibarını kazanarak babasının yerine vezir olmuştur. Şair, bu âlim veziri hükümdârın yardımcısı olarak şahsî düşünce ve hareketlerinde de sahneye çıkarmaktadır. Ona, devletin en yüksek müesseseleri hakkında konuşmak fırsatını da vermektedir. Eserde sırası ile hükümdar, vezir, kumandan, hâcib, mâbeyinci, sefir, sır kâtibi, hazinedar, aşçıbaşı, şarâbdâr mansıpları ve bunları işgal eden şahısların vasıf ve vazifeleri ayrı ayrı anlatılmaktadır. Hükümdar, vezir ve diğer memurların, şairin tasvir ettiği ideal bir durumda maddî ve manevî hayatı her bakımdan tanzim edilmiş bulunmakta ve ahali hükümdara dua etmektedir. Hükümdar, ilerisini düşünerek Ögdülmiş gibi birini arıyor ve bununla müellif bütün zevkleri ile birlikte, dünyadan yüz çeviren aşırı bir zâhid zümresi mümessilinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Hükümdar, Zâhid Odgurmış’a Vezir Ögdülmüş vasıtasıyla bir mektup gönderiyor. Ögdülmiş ile Odgurmış dünya ve ahiret meselelerinden konuşuyorlar. Bu konuşmalardan sonra Zâhid, tereddüt ediyor. Kendisinde; dünyada Müslümanlara hizmet etmekle ukbâyı (ahireti) kazanmak fikri doğuyor. Fakat dünyanın ağır basan kusurları karşısında niyetinden vazgeçiyor. Hükümdarın ikinci mektubu üzerine şehre, insanlar arasına dönmeye razı oluyor. Ögdülmiş kendisine lâzım olan bazı bilgileri veriyor. Fakat Zâhid, dünya sevgisini gönülden çıkarmadan ona Allah sevgisini sokmanın mümkün olmadığını ileri sürerek şehre gelmekten vazgeçiyor. Hükümdar, kendisini görmek için Zâhidin ayağına kadar geleceğini söyleyince Zâhid, hükümdarın yanına gidiyor. Hükümdarla konuşurlar. Zâhid, en çok ömrün kısalığından ve ölümden bahseder. Hükümdar bu sözlerin tesiri altında kalarak dünyanın hiçliğini ve bu kadar yükü yüklenmenin mânâsız olduğunu düşünür. Ögdülmiş hükümdara, vazifesinin Allah tarafından verildiğini ve yeise kapılmamasını söyleyerek, onu iyilik yapmaya teşvik ediyor. Ögdülmiş ihtiyarlamaktadır. Tövbe etmek ve gönlünü temizlemek lüzumunu duymakta, kardeşi Zâhid ile istişare etmek istemektedir. Odgurmış’ın hastalanması üzerine Ögdülmiş çağrılıyor. Odgurmış hastalık hakkında bir rüya görmüştür. Her ikisi bu rüyayı farklı tabir etmişlerdir. Odgurmış tekrar kendi görüşünü hülâsa ediyor. Ögdülmüş hükümdarın da muvafakati ile Zâhid’in yanına gelmiştir. Fakat o çoktan ölmüştür. Bu durumda Ögdülmiş üzülmüş ve Zâhid için matem tutmuş, yasına hükümdar da iştirak etmiştir. Şair, en sonunda esere dönüyor. Bunun yazılış sebebini ve ehemmiyetini belirttikten sonra sözlerini dua ile bitiriyor.
Kutadgu Bilig’in nüshaları: Eserin bugün bilinen üç nüshası vardır: 1. Viyana Nüshası: Kutadgu Bilig’in ilk bilinen nüshasıdır. Arap harfleri ile yazılmış bir nüshadan Uygur harflerine çevrilmiştir. Hicri 4 Muharrem 843 tarihinde istinsah edilmiştir. Bu nüsha Fatih Sultan Mehmed Han devrinde, Uygur kâtiplerinden Abdürrezzak Bahşı için Fenârî oğlu Kadı Ali tarafından Tokat’tan İstanbul’a getirtilmiştir. Eserin bundan sonraki macerası karanlıktır. 2. Fergana Nüshası: Kutadgu Bilig’in en önemli nüshasıdır. Nüshayı bulan Fitret, Maarif ve Okutguçı mecmuasında hakkında umumi bir bilgi vermiştir. Nerede, ne zaman ve kim tarafından, kimin için istinsah edilmiş olduğu belli değildir. 3. Kahire Nüshası: Bu nüsha, Mısır'ın başkenti Kahire’de, Hidiv kütüphanesinin o zamanki müdürü Alman Moritz tarafından 1896 yılında bulunmuştur. Eser üzerinde, yerli ve yabancı Türkologlar çalışmışlardır. Fakat en önemli çalışma, Reşit Rahmeti Arat tarafından yapılmıştır. Prof. Dr. R. R. Arat; üç nüshanın karşılaştırmalı metnini 1947’de, metnin tercümesini 1959 yılında ölümünden önce yayınlamış; fakat ortaya çıkardığı fişlerle yaptığı çalışmaları ise ölümünden sonra Prof. Dr. Muharrem Ergin, Prof. Dr. Kemal Erarslan, Dr. Nuri Yüce ve Dr. O. F. Sertkaya’nın gayretleri ile ortaya çıkarılmıştır. Eserin 3. cildini meydana getiren bu indeks kısmı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından 1979 yılında neşredilmiştir.
ANLAMLARINA GÖRE CÜMLE TÜRLERİ
Konu ile ilgili çok ayrıntılı bir slayt mevcuttur. İndirmek için:
http://www.avanosanadolulisesi.com/ogrproje/cumleanlam.rar
ÖZNEL ANLATIMLI CÜMLELER
Kişiden kişiye farklılık gösterebilen cümleler öznel anlatımlı cümlelerdir. Öznel anlatımlı cümleler kişiden kişiye değiştiği için ispatlanması mümkün değildir.
Ör:
Tatlı dil, insan için başlı başına bir kuvvettir.
İyi söz söyleyen insanlar herkesten fazla okuyanlardır.
Arkadaşlık bir insan için vazgeçilmez bir duygudur.
Dünyanın geleceğini parlak görmüyorum.
Başarının tek şartı, çalışmak daha çok çalışmaktır.
Yaz günlerinin güzelliğine doyum olmaz.
Yüzmek insanı rahatlatır.
NESNEL ANLATIMLI CÜMLELER
Doğruluğu ya da yanlışlığı herkes tarafından aynı kabul edilen, bir duygu bildirmediği için ispatlanması mümkün olan cümlelere nesnel anlatımlı cümleler denir.
Ör:
Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.
Gözlerim eskisi kadar iyi görmüyor.
Canlılar doğar, büyür ve ölür.
Romanda, kimsesiz bir çocuğun hayat hikayesi anlatılmış.
Tolstoy: “İtiraf eden kurtulur.” Demiş.
Peş peşe altı tiyatro eseri yazdım.
Cumhuriyet, 29 Ekim 1920’de ilan edildi.
İstanbul 1453’te fethedildi.
MECAZ ANLATIMLI CÜMLELER
Anlatılmak istenenin bazı mecaz anlamlı kelimelerin kullanılarak anlatıldığı cümlelere mecaz anlatımlı cümleler denir. Bir cümlede bir tane mecaz anlamlı kelimenin bulunması o cümleyi mecaz anlatımlı yapar.
Ör:
Okuduğum her kitaptan aynı tadı aldığımı söyleyemem.
O, her yerde yana yakıla seni arıyor.
Bu işte onun parmağı olduğu kesin.
Otur oturduğun yere başından büyük işlere karışma.
Anılarını tatlı bir dille anlatıyor.
Herkes uzun soluklu bir yaşam ister.
Annemin sözleri beni çok kırdı.
NEDEN - SONUÇ İLİŞKİSİ
Her olay ve durumu meydana getiren bir neden(sebep) vardır. Bu nedenler gerçekleşince bazı sonuçlar ortaya çıkar. Bu tür cümlelere neden-sonuç (sebep-sonuç) cümleleri denir.
Neden- Sonuç cümlelerinde olayın sebebi ve sonucu mutlaka verilmelidir.
Neden – Sonuç cümleleri “niçin, neden?” sorularına cevap verir.
Ör:
Çok çalıştığı için sınavı kazandı. (neden-sonuç)
Bizimle gelmedi çünkü evden izin alamadı. (sonuç-neden)
Otobüs geç geldiği için eve yetişemedim. (neden-sonuç)
Kullandığı sade dilden dolayı çok okunuyordu. (neden-sonuç)
Kalemini bulamayınca kardeşine çok kızdı. (neden-sonuç)
Gürültüden çok korkmuş, yüzü sapsarıydı. (neden-sonuç)
Kardan dolayı yollar kapandı. (neden-sonuç)
Yağmur yağınca yerler ıslandı. (neden-sonuç)
KOŞUL (ŞART) CÜMLESİ
Bazı eylemlerin gerçekleşmesi için bazı koşulların oluşması gerekir. Ancak bu durumlar oluşursa eylemin gerçekleşebileceğini bildiren cümleler koşul (şart) cümleleridir.
Ör:
Çalışırsan başarılı olursun. (“başarılı olmanın” şartı “çalışmaktır”)
Susarsanız size bir fıkra anlatacağım. (koşul-olay)
Babam kızmazsa dondurma alabiliriz. (koşul-olay)
Sen istemedikçe biz buradan gitmeyiz. (koşul-olay)
Kirazlar olgunlaşmadan onları canım çekmiyor. (koşul-olay)
Kitap okursan düşünme yeteneğin gelişir. (koşul-olay)
Kalemimi veririm; ama işin bitince geri vereceksin. (olay-koşul)
Kimseyi üzmeyin ki başkaları da sizi üzmesin. (koşul-olay)
KARŞILAŞTIRMA CÜMLELERİ
Bir varlığın, olayın veya durumun diğeriyle olan benzer veya farklı yönlerini anlatan cümlelere karşılaştırma cümleleri denir.
Ör:
Nalan da Leyla gibi çalışkan bir öğrencidir.
Temmuz ayı diğer aylardan daha sıcaktır.
Zeynep, eskiden daha yaramazdı.
Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın olanıdır.
Sanatçılar arasında eşi az bulunur bir insandı.
Öğretmen sınıfın en çok konuşanını öne oturttu.
En güzel şiirlerini bu kitapta toplamış.
Kiraz pahalı, elma ise ucuz bir meyvedir.
OLASILIK (İHTİMAL) CÜMLELERİ
bir olayın veya durumun sonucuyla ilgili kesin olmayan ifadelerin belirtildiği cümlelere olasılık (ihtimal) cümleleri denir.
Olasılık cümlelerinde kesinlik söz konusu değildir. Sözü söyleyen söylediklerinden tam olarak emin değildir. Cümlelerde genellikle “-ebilir, gibi, galiba, belki, sanırım, herhalde, olsa gerek” gibi kelimeler kullanılır.
Ör:
Araba çalışmıyor, benzini bitmiş olabilir.
Ferit bugün işe gelmedi herhalde hastalandı.
Bu kitabı okursan sınavda başarılı olabilirsin.
Galiba herkes bildiğini okuyor.
Sana mektup yazacağını sanmıyorum.
Bu saatte kapıyı çalan dayım olsa gerek.
Bu hastalık hemen geçmeyebilir.
Duygu, arkadaşlarıyla oynamaya gitmiş olmalı.
VARSAYIM CÜMLELERİ
Bir olay ya da durumu gerçekleştiği halde gerçekleşmemiş; gerçekleşmediği halde gerçekleşmiş gibi kabul etmeyi bildiren cümlelere varsayım cümleleri denir.
Varsayım cümlelerinde “varsayalım, farz et, tut ki, düşünelim” gibi kelime ve kelime grupları kullanılır.
Ör:
Yarına kadar işlerimizi bitirdiğimizi varsayalım.
Farz et ki uçak seferleri iptal edildi.
Onunda senin gibi davrandığını düşün.
Diyelim ki onunla görüştün, sonra ne yapacaksın.
Farz edelim ki okulu bitirdin.
Konuşma yapmak için kürsüye çıktığımda da heyecanlanırsam.
Bir an için bu güzelim ülkede yaşadığını düşün.
ÖNERİ (TAVSİYE) CÜMLELERİ
Herhangi bir konuda ortaya çıkan olumsuz durumları gidermek için öne sürülen teklifleri ifade eden cümlelere öneri cümleleri denir.
Ör:
Daha güzel yazılar yazmak için büyük şairleri kendine örnek almalısın.
Övgüye değer işler yapmayı ilke edinin.
Sabır bir erdemdir sakın ondan vazgeçmeyin.
Kendinize belli bir amaç çizin.
Güler yüzlü olmayan dükkan açmasın.
DOĞRUDAN ANLATIMA VE DOLAYLI ANLATIMA SAHİP CÜMLELER
Bir başkasının sözlerini olduğu gibi anlatmaya “doğrudan anlatım” denir.
Doğrudan anlatıma sahip cümlelerde aktarılan cümle tırnak içinde verilir.
Doğrudan anlatımlı cümleleri aktaran, cümleye kendi sözlerini katmaz.
Bu cümlelerin sonunda genellikle, “diyor, demiş, der” ifadeleri bulunur.
Bir başkasının sözlerini olduğu gibi değil de değiştirerek aktarmaya “dolaylı anlatım” denir.
Dolaylı anlatımda aktarılan cümle tırnak içinde verilmez.
Bu cümlelerin sonunda genellikle, “belirtti, ifade etti, söyledi” gibi sözler bulunur.
Ör:
Ceyda, arkadaşına: “Benimle oynar mısın?” dedi. (doğrudan anlatım)
Ceyda, arkadaşına kendisiyle oynayıp oynamayacağını sordu. (dolaylı anlatım)
Annesi yarışmada birinci olan kızına şöyle dedi: “Seninle gurur duyuyorum!” (doğrudan anlatım)
Annesi yarışmada birinci olan kızına kendisiyle gurur duyduğunu söyledi. (dolaylı anlatım)
Livy: “Deneyim aptalların öğretmenidir” der. (doğrudan anlatım)
Einstein, hayal kurmanın bilgiden önemli olduğunu söylemiş. (dolaylı anlatım)
Mevlana: “Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar.” Demiş. (doğrudan anlatım)
Bir resmin bin kelimeden değerli olduğunu ifade etti. (dolaylı anlatım)
TANIM CÜMLELERİ
Varlıkları ve kavramları özellikleriyle anlatan cümlelere tanım cümleleri denir.
Tanım cümleleri söylendiğinde kafamızda tanımı yapılan varlık yada kavram hakkında bir fikir oluşur.
Tanım cümlelerinde “……… nedir?” sorusuna cevap alırız.
Ör:
Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlelerine deniz denir.
Atkı, soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta ve boyna alınan örtüye denir.
İnsan, inatçı bir anlam arayıcısıdır.
Sabır, bilgeliğin arkadaşıdır.
Deneyim, hatalarımıza verdiğimiz addır.
Kitap en iyi dosttur.
ABARTMA CÜMLELERİ
Anlatımı çekici kılmak için olay ve durumların olağanüstü bir biçimde ifade edilmesiyle oluşan cümlelere abartma cümleleri denir.
Ör:
O kadar ağladı ki gözyaşları sel oldu, aktı.
Bu hafta dünya kadar soru çözdüm.
Hasta sabaha kadar gözünü kırpmadı.
Bin dereden su getirsen arınamazsın.
Duyduklarını bire bin katarak anlatıyor.
Ne geniş adam dünya yansa umurunda değil.
Su uyur, düşman uyumaz.
Yüzü ay gibi parlıyor.
DEĞERLENDİRME (YORUM) CÜMLELERİ
Bir olay, durum varlık ya da kişi hakkında görüş ifade eden cümlelere değerlendirme cümleleri denir.
Değerlendirme cümleleri genellikle kişisel görüş ifade eder.
Ör:
Sanatçının başkalarını taklit etmesi eserlerinin özgünlüğüne gölge düşürür.
Yazarın anlatımında bir tek düzelik ve kuruluk görülüyor.
İnsanların yalnızlaştığı günümüzde sevgiye çok muhtacız.
Aklına gelen her şeyi söyleyen insanların sonu budur işte.
Bu gidişle çocukların neşeyle koşup oynayacağı yeşil alan kalmayacak.
Davranışları etkilemede iletişim araçlarının büyük etkisi vardır.
Yüzüne bakınca acısını içinde saklayan biri olduğunu anladım.
ELEŞTİRİ CÜMLELERİ
Bir olay, durum varlık ya da kişi hakkında olumlu ya da olumsuz görüş bildiren cümlelere eleştiri cümleleri denir.
Ör:
Filmdeki bazı uzun diyaloglar filmin güzelliğine gölge düşürmüş. (Olumsuz Eleştiri)
İşini bu şekilde titiz yapması başarılı olmasını sağlıyor. (Olumlu Eleştiri)
Bu gidişle bir yere varamazsın. (Olumsuz Eleştiri)
Yazar, eserinde yabancı sözcüklere yer vererek eserin anlaşılmasını engellemiş. (Olumsuz Eleştiri)
O, giyimiyle, konuşmasıyla, cömertliğiyle dört dörtlük bir insandır. (Olumlu Eleştiri)
Burnu havada biri olduğu için herkesi küçümserdi. (Olumsuz Eleştiri)
Ödevlerini yine baştan savma yapmışsın. (Olumsuz Eleştiri)
ÖN YARGI (PEŞİN HÜKÜM) CÜMLELERİ
Herhangi bir durumun ya da olayın nasıl sonuçlanacağı konusunda daha sonuçlanmadan bir hüküm veren cümlelere Ön Yargı Cümleleri denir.
Ör:
Bu kitap, piyasaya çıktığında çok ses getirecek.
Bu sınavı kazanacağını hiç sanmıyorum.
Yeni şiirinde başarılı olacağını sanıyorum.
Bu takım bu yıl şampiyon olamaz.
Onun çevresindeki olaylara geniş açıdan bakması mümkün değildir.
Ali’yi bilirim, o toplumun değer yargılarının dikkate almaz
AŞAMALI ANLATIM
Eylemin aniden değil, süreç içinde gerçekleşmesidir.
Ör:
Bu derenin suyu giderek azalıyor.
Zamanla insan her şeye alışıyor.
Yeni arkadaşlarıma giderek ısınıyorum.
Onu, gün geçtikçe daha iyi anlıyorum.
Havalar günden güne ısınıyor.Başarıya adım adım ulaşılır.
DUYGU ANLAMI TAŞIYAN CÜMLELER
ŞAŞIRMA CÜMLELERİ
Beklenilmeyen bir durumla karşılaşıldığında dile getirilen hayret duygusunu ifade eden cümlelere şaşırma cümleleri denir.
Ör:
O kadar fakirken birden bire nasıl zengin oldun!
Sınav sonucunu çok yüksek beklerken düşük gelmesin mi!
Kitaplığındaki binlerce kitabı okumuş ha!
Böyle ansızın gideceğini hiç düşünmemiştim.
Bu takımı yeneceğimiz aklımın ucundan bile geçmemişti.
Hayret! Sen bu evin yolunu bilir miydin?
Dokuz kişi bir arabaya nasıl sığmış anlayamadım!
BEĞENİ CÜMLELERİ
Herhangi bir durum ya da olaydan duyulan memnuniyetin dile getirildiği cümlelere beğenme cümleleri denir.
Ör:
Yazar, olayları sıradanlığa düşmeden güzel bir üslupla yansıtmış.
Araba dediğin böyle rahat ve geniş olmalı.
Yazar, dile olan hakimiyetini yeni eserinde de ortaya koymuş.
Bu balerinimiz, senelerce yılmadan çalıştı.
Yazma konusunda hiçbir zaman kolaya kaçmadı.
Burada her mevsimin ayrı bir tadı vardır.
Çayın tadını hiçbir içeceğe değişmem.
Bir gömlek bir insana bu kadar yakışır.
SİTEM CÜMLELERİ
Birine karşı duyulan kırgınlığı belirtmek için kullanılan cümlelere sitem cümleleri denir.
Ör:
Seni kaç kez ikaz ettim; ama beni bir kere dinlemedin.
İşleri zamanında yapsaydın ne olurdu sanki!
Buraya geldi de hasta babasını ziyaret etmedi.
Hadi gelmedin, bari bir telefon etseydin.
Yemekten biraz da bana niye ayırmadın.
Hani bana karşı dürüst olacaktın.
Bir yudum mutluluğu bize çok gördünüz.
YAKINMA (ŞİKAYET) CÜMLELERİ
İçinde bulunulan durumdan şikayetçi olunduğunu belirten cümlelere yakınma cümleleri denir.
Ör:
Bir haftadır hasta yatıyorum kimse bana nasılsın, diye sormadı.
Çevreyi koruma konusunda büyükler küçüklere iyi örnek olmak yerine kötü örnek oluyor.
Kurallara uyan yok herkes bildiğini okuyor.
Boş boş geziyor hiçbir işe elini sürmüyor.
Her defasında en zor işi bana veriyor.
Başlığı ile içeriği birbirine uymayan yazılar bizi çok zorluyor.
Nice ünlü yapıtı okumamış aydınlar var.
PİŞMANLIK CÜMLELERİ
Kişinin önceden yaptığı bir iş veya karardan dolayı sonradan üzüntü duyduğunu bildiren cümlelere pişmanlık cümleleri denir.
Ör:
Keşke anıma fotoğraf makinemi de alsaydım!
Bilseydim böyle olacağını ona izin vermezdim.
Bu işe başlamasaydım iyi olacaktı.
Söylediklerine niye hemen inandım ki!
Zamanında çalışsaydık böyle olmazdı.
Böyle olacağını bilseydim arkandan gelir miydim?
Onu bu konuda suçlamamalıydık.
ÖZLEM CÜMLELERİ
Geçmişte yaşanan günlerin tekrar yaşanma isteğini ya da bir yeri veya kişiyi görme isteğini dile getiren cümlelere özlem cümleleri denir.
Ör:
Nerde çocukluğumun dertsiz, tasasız günleri.
Eskinin o mis gibi kokan salatalıkları olsa da yesek.
Nerede kaldı o eski ramazan geceleri?
Köyü düşündükçe içim yanıyor.
Yıllardır görmediğim köyüm burnumda tütüyor.
Fırsat olsa da oraları tekrar görebilsek.
Eskiden bayramlar bir başka kutlanırdı.
KAYGI (ENDİŞE) CÜMLELERİ
Bir olay ya da durumun kötü bir şekilde sonuçlanacağı düşüncesini ifade eden cümlelere kaygı (endişe) cümleleri denir.
Ör:
Ya işler umduğum gibi gitmezse!
Ona çok güvenmekte hata mı ettik acaba?
Yola çıkalı üç saat oldu hala gelmedi.
Tahlil sonuçlarının kötü çıkmasından korkuyorum.
Yolun ortasında benzinimiz biterse ne yapacağız.
Siparişleri yetiştiremezsek yandık.
Eyvah yine kar yağacak.
Ya sınav sonucum düşük gelirse.
KÜÇÜMSEME CÜMLELERİ
Karşıdakine değer vermeme, onu küçük görme, önemsememe hafife alma anlamı taşıyan cümlelere küçümseme cümlesi denir.
Ör:
Adam olacak da biz bakacak.
İki kitap okudun diye adam mı oldun.
Sanki kendisi her şeyi biliyor.
Bu da yemek mi ben daha iyisini yaparım.
Sen kim, sanatçı olmak kim!
Siz ne anlarsınız şiirden!
Bu maçı kazanıp da şampiyon olacakmış.
AZIMSAMA CÜMLELERİ
Bir şeyin miktarca az bulunduğunu, yetersiz görüldüğünü ifade eden cümlelere azımsama cümleleri denir.
Ör:
Koca okulda bu kadar mı öğrenci var.
Bu sorulardan bu not mu alınır.
Günlerdir çalışıyorsun, ne kadar az iş yapmışsın.
Bu kadar parayla değil aile geçindirmek kendimi bile geçindiremem.
Teklif ettiğiniz ücret çok az, kabul edemem.
Bir tanecik mi ayakkabın var.
Sana ne kadar da az harçlık veriyorlar.
CÜMLE YORUMU
AYNI ANLAMA GELEN CÜMLELER
Aynı duygu ve düşüncelerin farklı cümlelerle farklı kelimelerle anlatılmasıyla oluşan cümleler anlamca aynıdır.
Bu tür cümlelerde anlatılmak istenen duygu ve düşüncenin aynı olması gerekmektedir.
Ör:
Bilginin efendisi olmak için çalışmanın kölesi olmak şarttır.
Bilgili bir olmak için çok çalışmak gerekir.
Onur’a da bir kitap alalım.
Bir kitapta Onur’a alalım.
Ankara’nın kendini hemen hissettirmeyen bir güzelliği vardır.
Ankara gizli bir güzelliğe sahiptir.
Kadınlar zayıftır; ama analar güçlüdür.
Analık kadına güç verir.
Herkes işine yarayan şeyi benimser.
Arı, söğüdü; akıllı öğüdü sever.
İnsan kendini değerlendirirken tarafsız olamaz.
Öz eleştiri yaparken tarafsız olmak zordur.
Dünyada kusursuz iki insan vardır: Biri ölmüş, diğeri doğmamıştır.
Dünyada kusursuz insan yoktur.
Senin yüzünden bu hallere geldik.
Bu duruma düşmemizin sorumlusu sensin.
Eskiden beri kitap okumayı severim.
Oldum olası kitap okumaktan hoşlanırım.
BENZER ANLAMA GELEN CÜMLELER
Bazı cümleler anlamca birbirinin aynısı olmasa da çok yakın anlamlı olabilir. Bu tür cümlelere benzer anlamlı cümleler denir.
Benzer anlamlı cümleler; anlamca paralel, yakın anlamlı cümleler ve aynı doğrultuda olan cümleler olarak da adlandırılır.
Ör:
Çocuk ilk eğitimini ailede alır.
Anne ve baba çocuğun ilk öğretmenleridir.
Elma, çok sevdiğim bir meyvedir.
Meyveler içinde en çok elmayı severim.
Ödevlerimi henüz bitirmedim.
Ödevlerimi yarına ancak bitiririm.
Sanatçılar eserlerini halkın diliyle kaleme almalıdır.
Sanat eserlerinin dilini herkes anlayabilmelidir.
Kış mevsimini sevdiğim pek söylenemez.
Soğuktan hiç hoşlanmam.
KARŞIT ANLAMLI (ÇELİŞEN) CÜMLELER
Birbirlerine zıt durumları ifade eden cümlelere karşıt anlamlı cümleler denir. Karşıt anlamlı cümlelere birbiriyle çelişen cümleler de denir.
Ör:
Sanatçının amacı topluma ışık tutmak olmalıdır.
Sanatçı sanatını sanat için yapmalıdır.
Akıllı ve bilgili insanlar hata yapmazlar.
Her insan hata yapabilir.
Geleceği sağlam temellere oturtabilmek için geçmişten yararlanmalıyız.
Güzel bir gelecek geçmişten izler taşımamalıdır.
Aşırı sevgi insana fayda yerine zarar getirir.
İnsan ancak çok severse bu insanın yararına olur.
Bu çanta dükkandaki en pahalı çantadır.
Dükkandaki en ucuz çanta bu çantadır.
CÜMLE TAMAMLAMA
Cümle tamamlama iki şekilde sorulur,
Birincisi, cümle içerisinde boşluklar bırakılır ve boşluklara hangi kelimelerin konulacağı sorulur.
“Düşünmeden …………………, nişan almadan ateş etmeye benzer.” Noktalı yere “konuşmak” kelimesi gelmelidir.
“……………………bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ……………… verir.” Noktalı yerlere sırasıyla “öğretmen ve ışık” kelimeleri gelmelidir.
İkincisi ise, Cümlenin başı verilir ve sonunun nasıl tamamlanacağı sorulur.
Bu tür cümlelerde özellikle sondaki sözcüğe “ama, fakat, oysa, vb.” dikkat edilmelidir. Çünkü bu tür sözcüklerde kendilerinden önceki bölüm olumluysa sonra olumsuz bir bölüm gelmelidir.
Ör:
Doktorun verdiği ilaçları kullandım; ama ………………….” Cümlesi;
bir faydasını göremedim.
iyileşemedim.
hastalığım hala geçmedi.
Cümleleriyle tamamlanır.
hemen iyileştim.
çok faydasını gördüm.
hastalığım geçti.
Cümleleriyle tamamlanamaz
ATASÖZÜ
Atasözleri atalarımızın uzun tecrübelerine dayanan, genel kural niteliği taşıyan kalıplaşmış, özlü, ders verici nitelikte olan, herkesçe benimsenmiş sözlerdir.
Atasözleri ait olduğu milletin kültürünü yaşayışını, dünyaya bakışını yansıtır.
Atasözlerinin Özellikleri
1- Atasözleri de deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yeri değiştirilemez. Kelimelerin yerine eş anlamlısı ya da zıt anlamlısı kullanılmaz.
Keskin sirke küpüne zarardır.
( sivri sirke küpüne zarardır olmaz.)
Yanlış hesap Bağdat’tan döner.
(hatalı hesap Bağdat’tan döner, olmaz. )
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.
( kuzu gelen yerden keçi esirgenmez, olmaz)
Dikensiz gül olmaz.
(kokusuz gül olmaz, olmaz)
2 - Atasözleri genellikle mecaz anlamlıdır.
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.
Her taş baş yarmaz.
Gül dikensiz olmaz.
Lafla peynir gemisi yürümez.
Paça ıslanmadan balık tutulmaz.
Atılan ok geri dönmez.
Her koyun kendi bacağından asılır.
Körle yatan şaşı kalkar
3- Bazı atasözleri gerçek anlamlıdır.
Adamın iyisi iş başında belli olur.
Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır.
Dost ile ye iç alışveriş etme.
Huylu huyundan vazgeçmez.
Bugünün işini yarına bırakma.
Son pişmanlık fayda etmez.
Her şeyin yokluğu yokluktur.
İnsan beşer, kuldur şaşar.
4- Atasözlerinin bazıları, geleneklerden, bazıları toplumsal olayların nasıl meydana geldiğinden, bazısı öğütlerden, doğa olaylarından, ahlaki derslerden ve gerçeklerden bahseder.
Kız beşikte çeyiz sandıkta. (gelenek)
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. (gelenek)
Aman dileyene kılıç kalmaz. (gelenek)
Ayağını yorgana göre uzat (öğüt)
Sakla samanı gelir zamanı (öğüt)
Gülme komşuna gelir başına. (öğüt)
Mart kapıdan baktırır; kazma kürek yaktırır. (doğa olayları)
Ağustosun yarısı yaz, yarısı kıştır. (doğa olayları)
Göğe direk, denize kapak olmaz. (doğa olayları)
Araba devrilince yol gösteren çok olur. (toplumsal olay)
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. (toplumsal olay)
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın (toplumsal olay)
Not: Atasözü ile deyim arasındaki en önemli fark, atasözlerinin öğüt verir nitelikte oldukları için herkese söylenebilmeleridir. Buna rağmen deyimler sadece belli durumlarda, belli duygulardaki insanlara söylenir. Her deyim her durumda kullanılmaz.
DEYİM
Bir durumu, bir olayı, bir kavramı, davranışı veya duyguyu etkili biçimde anlatan; en az iki kelimeden oluşan, sözcüklerin genellikle gerçek anlamlarını kaybederek yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan kalıplaşmış söz öbekleridir.
Deyimler kalıplaşmış sözlerdir.
Sözcüklerin yeri değiştirilemez. Kelimelerin yerine eş anlamlısı ya da zıt anlamlısı kullanılmaz.
Örnek:
Karnı zil çalmak.
(midesi zil çalmak = olmaz)
Başı darda kalmak
(kafası darda kalmak = olmaz)
Yerinde yeller esmek
(yerinde rüzgar esmek= olmaz)
Kulak misafiri olmak
(kulak konuğu olmak= olmaz)
“Akla karayı seçmek” yerine “karayı akı seçmek” denilmez.
“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” yerine “Sür eşeği Niğde’ye, Geçti Bor’un pazarı” diyemeyiz.
Deyimler genellikle mecaz anlamlıdır.
Başına çorap örmek: (birinin başına bela olacak şekilde tuzak hazırlamak.)
El etek çekmek : ( o şeyle artık uğraşmaz olmak)
Defteri dürülmek (ölmek)
Gözü kara (korkusuz)
Devede kulak (çok küçük)
Çantada keklik (garanti)
Çenesi düşük (geveze)
Gün görmüş (deneyimli)
İçi kararmak
Kol kanat germek
Posta koymak
Boyun eğmek
Gözünden düşmek
Yoldan sapmak
Bazı deyimler gerçek anlamlıdır.
Hem suçlu hem güçlü
Yükte hafif pahada ağır
Çoğu gitti azı kaldı
Öğüt vermek
Perişan olmak
İsmi var, cismi yok
Kendini beğenmek
Kimi kimsesi olmamak
Özrü kabahatinden büyük
Bazı deyimler cümle niteliği taşır:
Çoğu gitti azı kaldı.
İsmi var cismi yok.
VECİZE (ÖZDEYİŞ)
Genellikle bilge kişilerin, bilim adamlarının, kültürlü kişilerin, sanatçıların söylediği; kısa, özlü bir şekilde ifade edilen, kim tarafından söylendiği bilinen sözlere özdeyiş denir.
Kitapsız yaşamak kör, sağır, dilsiz yaşamaktır. (Seneca)
Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar. (Mevlana)
Sevgi çiçek açmayan yere uğramaz. (Platon)
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. (Atatürk)
Bütün mutluluklar çalışma ve cesarete bağlıdır. (Balzac)
En tesirli konuşma en kısa olanıdır. (Dale Carneige)
İyiliğe gücün yetmezse bari kötülük yapma. (Sadî)
Üç şey var ki insanın gönlünü öldürür: çok yemek, çok konuşmak, çok uyumak. (Malik b. Dinar)
Büyük başarıların sahipleri küçük işleri titizlikle yapabilme sabrını gösterenlerdir. (Schiller)
Not: Özdeyişleri atasözlerinden ayıran en önemli fark özdeyişlerin söyleyeninin bilinmesidir.
Gerisi
http://avanosanadolulisesi.com/forum/index.php