Paylaşım platformu
  Lise 2 psikoloji ders notları
 
Lise 2 - Psikoloji Ders Notları

PSİKOLOJİNİN KONUSU
Psikoloji sözcüğü,Yunanca da “ruh” anl***** gelen “psyke” ile bilgi, bilim anlamlarına gelen”logos”sözcüğünden oluşmuştur.En genel anlamıyla Psikoloji;Organizmanın davranışlarını inceleyen pozitif bir bilimdir.
Psikolojinin kavram olarak ruhbilim anl***** gelmesi nedeniyle psikoloji denilince akla hep ruh gelmiştir.Oysa Psikoloji ruhu incelemez.”ruh var mıdır,ölümsüz müdür? gibi sorulara karşılık aramaz.Çünkü bu tür sorular bilimi değil felsefeyi ilgilendirir.Psikoloji ise her bilim gibi gözlenebilen olayları ele alır,sınıflandırır ve bu olaylar arasındaki değişmeyen ilişkileri,yasaları bulmaya çalışır.
19.Y.Y.sonlarına kadar ruh nedir sorusuyla ilgilenildiği için Psikoloji bir bilim haline gelememiştir.19.Y.Y. sonlarında Psikolojide deneysel araştırmalar yapılmaya başlanmış;böylece Psikolojinin bağımsız bir bilim olması için zemin hazırlanmıştır.
Psikolojinin bilim döneminin Wilhelm WUNDT ‘un Almanya’da Leibzig Üniversitesinde ilk Psikoloji laboratuarını kurmasıyla başladığı kabul edilir.
Bu dönemde metafizik anlamıyla (deneysel yollarla test edilemeyen) “ruh” Psikolojinin konusu olmaktan çıkmıştır.
Bugünkü anlamda, insan ruhu,ruhsal problemler v.b. denilince genellikle öldükten sonra bedenden ayrılacağına inanılan ruh anlaşılır.
Uzun zaman psikoloji;iç yaşam olaylarının bilimi,zihinsel yaşam olaylarının bilimi şeklinde tanımlanmıştır.Böylece Psikolojiye konu olarak insanın iç dünyası gösterilmiştir.Bu tarz düşünen psikologlara göre her insanın duygular, hayaller,eğilimler,düşler ve düşüncelerden oluşan canlı bir iç dünyası vardır.Bu dünya kişiye özgü ve başkalarına kapalıdır.
Bu psikologlara göre; hoşlanmak,kıskanmak,sevinmek,d üşünmek gibi iç yaşam olayları (Pozitif bilimlerin inceleyebildiği toprak ,su v.b. gibi gözlem ve deneyle incelenebilen hususlardan farklı olarak) içebakış yöntemiyle incelenebilir.

İÇE-BAKIŞ(İÇ-GÖZLEM)YÖNTEMİ:
Psikolojide bir insanın kendi kendini incelemesine,bir olay yada etki karşısında duydukları,düşündüklerini açıklamasına iç-gözlem(içe-bakış) denir.İçebakış yönteminde inceleyen ve incelenen aynı varlıktır.Kişi çoğu zaman kendi kendini incelerken duygu ve düşüncelerinde değişiklikler yapar ve dış çevrenin etkisiyle duygu ve düşüncelerini doğru olarak açıklamayabilir.Bu nedenlerle bu yöntem güvenilir bulunmamıştır.Ayrıca tekrarlanamayan ve doğruluğu kontrol edilemeyen bir takım olgular bilimi meydana getiremez. Bu ve benzeri sebepler sonunda Psikologlar psikolojinin bilim haline gelebilmesi için büyük ölçüde deneye dayalı bir konusu olması gerektiği görüşünde birleşmişlerdir.

BİLİM: Bir alanda belli yöntemlerle toplanmış düzenli bilgilere bilim denir.Bu bilgiler olayların gözlenmesi, ölçülmesi ve deneyler yoluyla toplanır.Bilim gerçeği arar,olaylar arasında değişmez ilişkiler bulmaya çalışır.Elde ettiği sonuçlar nesnel, geçerli ve evrenseldir.

ORGANİZMA:İnsan, hayvan ve bitkilerin canlı bedeni anl***** gelir.Her canlı bir organizmadır.Psikolojinin asıl amacı insan organizmasını incelemektir.Ancak, deney aracı olarak ,insan davranışlarıyla karşılaştırmak amacıyla hayvanlarda Psikolojinin konusu olmuştur.

DAVRANIŞ:Organizmanın doğrudan veya dolaylı olarak gözlenebilen,ölçülebilen her türlü etkinliğidir.davranışın or- taya çıkması için insanın zihninden bir şeylerin(düşünme,problem çözme,duygulanma,anlama,algıla ma v.b)geçmesi gerekir.İşte bu işlemlere zihinsel oluşumlar adı verilir.
İnsan ve hayvanların yürümek,koşmak,yemek,içmek gibi etkinlikleri doğrudan gözlenebilen birer(hareket türünden) davranıştır.Rüya görmek,öğrenmek,hayal kurmak,düşünmek,duygulanmak gibi bazı davranışlarda dolaylı olarak gözlenebilir.Rüyanın an latılması,düşüncenin konuşmayla ifade edilmesi gibi.
Psikoloji doğrudan gözlenebilen (hareket türü) davranışlardan çok dolaylı olarak gözlenebilen yani zihin oluşumu olan davranışları konu edinir.Üzülmek,sevinmek,öfkele nmek gibi zihinde oluşan iç yaşantılar,bedene yansıyan yanları ile dolaylı olarak gözlenebilir.Üzülen biri durgunlaşır,ağlayabilir.Psikol oji sadece dıştan kolayca gözleyebileceğimiz davranışları değil,bu davranışların ortaya çıkmasında rol oynayan zihinsel oluşumları da inceler.

DAVRANIŞLARI FARKLI **ÇÜLERE GÖRE ŞU ŞEKİLDE SINIFLANDIRABİLİRİZ:
1-Fizyolojik davranışlar:Terleme,kızarma,sa rarma v.b
2-Fiziksel davranışlar(hareket) :Yürüme,koşma v.b.
3-Psikolojik davranışlar:Sevinme,düşünme,ko rkma v.b.
4-Bilinçli davranışlar:Konuşma v.b
5-Bilinçsiz davranışlar:İrkilme v.b.
6-Normal davranışlar:Çoğunluğun benimsediği ve toplumun normlarına ve beklentilerine uygun olan davranışlar.
7-Anormal davranışlar:Normalden beklenmedik olumsuz yönde sapmalar.toplum normlarına uymayan davranışlar.



PSİKOLOJİNİN TANIMI
İnsan ve hayvanların davranışlarını;bu davranışların gerisindeki zihinsel oluşumları ile birlikte inceleyen bilimdir.
PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI: 1-İnsan davranışlarını inceleyerek davranışlar arasındaki neden-sonuç ilişkisini bulmaya çalışmak.
2-Psikolojinin temel kavramları ve süreçleri hakkında bilgi vererek,bireyin kendi duygu,düşünce ve davranışlarının altında yatan nedenleri daha iyi anlamasına yardım etmek.
3-Bireyin kendi sorunlarına bilimsel açıdan yaklaşabilmesini sağlamak.
4-Kaygı sıkıntı gibi Psikolojik nedenlerden kaynaklanan rahatsızlıkları önleyerek bireysel ve toplumsal ruh sağlığını korumak.

ORGANİZMA VE ÇEVREOrganizma:
Organizma aslında bir organize bütünlüğü ve birlikte faaliyeti ifade eder.Canlılık bir organize sistem olduğundan,her canlı bir organizmadır.Psikoloji, sinir sistemi gelişmiş olan canlılar (İnsan ve hayvanlar) ın çevrelerindeki uyarıcıları nasıl duyumsayıp algıladıkları ve bu uyarıcılara nasıl cevap verdiklerini anlamaya çalışır.Bu amaçla psikolojinin konusu içine giren asıl organizma insan organizmasıdır.

Çevre: İnsanın çevresi ikiye ayrılır;
1-Doğum öncesi çevre
-Anne karnındaki (biyolojik)çevredir.Annenin sağlığı, beslenme durumu, çocuğun gelişimini sağlıklı olup olmamasını etkiler.Annenin kötü beslenmesi,ruhsal sıkıntıları,geçirdiği bulaşıcı hastalıklar,aldığı ilaçlar,sigara,alkol gibi bağımlılıklar,bebeğin sağlığını olumsuz etkiler.
2-Doğum sonrası çevre-
a-Fiziksel Çevre:Işık,ses, atmosfer sıcaklık gibi doğa koşulları bireyin fiziksel çevresini oluşturur.
b-Toplumsal Çevre:Bireyin içinde yaşadığı ve davranışlarına etki eden, insanlar arası ilişkiler toplamı onun toplumsal çevresini oluşturur.
İÇ ÇEVRE:Güdüler,tutumlar,duygula r,organizmanın çeşitli durumları geçmiş deneyimlerin etkileri iç çevreyi oluşturur.
DIŞ ÇEVREış uyaran durumundaki nesneler, olaylar,kültürel ürünler,kişiler dış çevreyi oluşturur.

FİZİKİ ÇEVRENİN ORGANİZMAYI ETKİLEMESİ:
Organizma çevre etkileşiminin olabilmesi fiziksel uyarıcılara ve organizmanın alıcılığına bağlıdır.
Uyarıcı:
Organizmanın duyu organlarını harekete geçiren iç ve dış etkenlere (ışık,ses,koku,basınç v.b) uyarıcı denir. Tepki:
Uyarıcıların organizmayı etkilediği anda organizmanın uyarıcılara verdiği cevap (karşılık)tır. Uyarım:
Uyarıcıların organizmayı etkilemesidir. Organizmaya etki eden uyarıcılar;
a-İç uyarıcılar
b-Dış uyarıcılar olmak üzere ikiye ayrılır.
Organizmanın Uyarıcılara gösterdiği Tepkiler:
1-Fiziksel Tepkiler:Kızgın ütüye elini değdiren birinin elini çekmesi
2-Fizyolojik Tepkiler:Terleme,kızarma,sarar ma v.b.
3-Psikolojik Tepkiler:Hayal kurma,üzülme,sevinme v.b.
Uyarıcı tepki ilişkisi:
1-Aynı uyarıcıların hep aynı tepkilere yol açması.Örneğin eli ateşe değen her insan elini ateşten çeker.
U O T (Refleks davranımı)
2-Aynı uyarıcıların farklı tepkilere neden olması.Örneğin,Bir bardak soğuk su bazen içme duygusuna, bazen ürperme duygusuna yol açabilir.
3-Farklı uyarıcıların aynı tepkiye neden olması.Örneğin üzüntüden,sevinçten,korkudan ağlayabiliriz.
(Karmaşık Davranım)


DUYUM VE DUYUM EŞİĞİ: Bir organizmanın iç ve dış uyarıcılara karşı duyarlılık göstermesine duyum denir.Yani dış dünyadan başlayıp beyinde sona eren bir süreçtir.

Duyumun gerçekleşmesi için gerekli şartlar:
1. Işık ,ses,sıcaklık,soğukluk,koku gibi uyarıcı(etken)lar olmalıdır.
2. Organizma sağlıklı duyu organlarına (alıcılara),sağlıklı duyu sinirlerine ve beyne sahip olmalıdır.
3. Uyarıcılar organizmaya ulaşmalıdır.
4. Uyarıcıların şiddeti duyum eşiği sınırları içinde olmalıdır.

Duyum Eşiği:
Organizmanın bir uyarıcıyı almaya başladığı en alt ve artık alamadığı en üst sınır arasındaki bölümdür.
Alt eşik Duyum Eşiği Üst eşik ........... ............
Alt eşik;Organizmanın uyarıcı almaya başladığı nokta
Üst eşik:Organizmanın uyarıcıyı artık alamadığı noktadır.
Örnek:İnsan kulağı 20 ile 20.000 frekans arası sesleri duyar.

Farklılaşma Eşiği:
Alınan uyarıcının şiddetinde değişme olduğunun fark edilebilmesi için gerekli olan en az miktardır.

Yetersiz Uyarılma:
İç ve dış uyarıcıların organizmada herhangi bir tepki oluşturmaması durumudur.İki nedenle ortaya çıkar:
1-Uyarıcının şiddeti duyum eşiği sınırları dışında ve ya alt eşiğe yakın düzeyde olması;Bu durumda uyarım olmaz.Örneğin 20 frekansın altındaki sesleri duyamayız ve ya televizyonda ilgi çekici bir film izlerken kapının çalındığını işitemeyebiliriz.
2-Alışkın olduğumuz ışık,ses v.b. uyarıcılardan uzun süre yoksun kalınması;uzun süre hücre hapsinde kalanların günlük yaşamda alışkın oldukları uyarıcılardan yoksun kalmaları nedeniyle yetersiz uyarım ortaya çıkar.
Yetersiz uyarılma organizmanın normal yaşama gücünü kaybetmesine,algı bozukluklarına,davranış bozukluklarına,uyumsuzluğa yol açar.

Aşırı Uyarılma:
Bir dış ya da iç uyarıcının organizmayı normal şiddet ve sürenin üstünde etkilemesidir.İki nedenle ortaya çıkar:
1-Uyarıcının şiddetinin yüksek olması,şiddetli ses,basınç,ışık v.b.
2-Alışılmıştan çok uyarım almak, Büyük kentlerdeki trafik,hava kirliliği,gürültü v.b.
Aşırı uyarılma altında zorlanan organizma bu durumdan kurtulmak ister. Eğer kurtulmayı başaramamışsa organizma yorgun düşer,uyum bozulur,huzursuzluk ve gerilime yol açar.Bazen de duyarsızlaşarak hiçbir tepki göstermez.

Uyum(intibak):
İnsanın çevresiyle olumlu ilişkiler kurması,organizma ile çevre arasında herhangi bir uyarım değişikliğinin olmadığı denge durumudur.

Dengelenme (homeostatis):
Aşırı ve ya yetersiz uyarılma sonucunda uyum ve denge durumu bozulan organizmanın tekrar normal yaşantısına dönmesine dengelenme( homeostatis )denir.Örneğin insanın vücut ısısı,kalp atışı,tansiyonu değiştiğinde,organizma uyumu sağlamak için çaba harcar.Üşüyünce titreriz,sıcakta terleriz,yorulduğumuzda dinleniriz............ Çünkü yaşamak için çevreyle uyum içinde olmalıyız.Bu nedenle çevreye uyum sağladığımız gibi,çevreyi de (evler yaparak bunların ısısını ayarlayarak) kendimize uydururuz.

Alışma:
uzun süre karanlık,koku,gürültü gibi aynı uyarıcı ile karşı karşıya kalan organizmada uyarıcının ilk etkisini,şiddetini yitirmesi durumudur.Örneğin karanlığa alışma,gürültüye alışma gibi.

Duyarsızlaşma:
bireyin aşırı üzüntü,acı,sevinç gibi iç uyarıcılarla tekrar tekrar karşılaşması sonucunda önceleri gösterdiği duygusal davranışın zayıflama durumudur.Örneğin sürekli azarlanan bir çocuğun artık bu azardan etkilenmemesi.

UYARILMA İHTİYACI VE GÜDÜLENME


UYARILMA İHTİYACI VE GÜDÜLENME
Organizma,uyku gibi durumların dışında sürekli etkinlik içindedir.Onu bu etkinliklere değişik ihtiyaç ve istekler iter.
İhtiyaç:Rahatlık ve uyum sağlayan,normal davranışları kolaylaştıran bazı şeylerden yoksun olma durumudur.Eksikli ğin duyulmasıdır.
Dürtü:Fizyolojik ve ruhsal dengenin değişmesi sonucu ortaya çıkan ve organizmayı türlü tepkilerde bulunmaya götüren iç gerilime (güce) denir. Güdü:Organizmanın ihtiyacı gidermek için belli bir yönde etkinlik göstermesi eğilimine denir.

GÜDÜLENME
Organizmanın ihtiyaç ya da dürtülerin etkisiyle harekete hazır hale gelerek amaca yönelik davranışta bulunmasına; amaca ulaştıktan sonra rahatlamasına güdülenme (motivasyon) denir.
Güdülenmenin 3 aşaması vardır: 1-(organizmayı amaca yönelten) bir güdünün varlığı
2-(Amaca ulaşmak için yapılan) bir davranış
3-Amaca ulaşma

GÜDÜ TÜRLERİ:
İnsandaki güdülerin en yaygın sınıflandırması şu şekildedir:
1-Fizyolojik güdüler:
Organizmanın varlığını ve soyunu sürdürme ihtiyacından doğarlar;doğuştandırlar.Organi zma yaşadığı sürece varlığını sürdüren güdülerdir.ÖRNEK:açlık,susuzlu k,analık,cinsellik.. . v.b. Mutlaka doyurulması gerekir ertelenemez.
2-Toplumsal (sosyal) Güdüler:
Beğenilme hoş görülme gibi başkalarınca uyarılan güdülerdir.Toplumdan topluma;bireyden bireye değişiklik gösterirler ÖRNEK:İnsanın saygın bir mesleğe girmek istemesi;beğenilmek,saygı görmek,sevilmek istemesi;bir derneğe üye olmak istemesi gibi...

FİZYOLOJİK GÜDÜLERLE –TOPLUMSAL(SOSYAL) GÜDÜLERİN FARKI:
1-Toplumsal güdüler insana özgüdür, Fizyolojik güdüler hayvanlarda da görülür.
2-Toplumsal güdüler öğrenme ile ilişkilidir,Fizyolojik güdüler öğrenme ile ilişkili değildir
3-Fizyolojik güdüler doğuştandır;Toplumsal güdüler sonradan öğrenilir.

GÜDÜLENMİŞ DAVRANIŞIN GÜDÜLENMEMİŞ DAVRANIŞTAN FARKI:
1-Güdülenmiş davranış amaca yöneliktir,seçicidir
2-Güdülenmiş davranış enerji verir etkin ve direşkendir
3- Güdülenmiş davranışta organizma mutlaka harekete geçer.
4-Güdülenmiş davranış yorucudur

İÇGÜDÜ:
Öğrenilmeden yapılan niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen ve bir türün bütün bireylerinde aynı şekilde görülen kalıtsal davranışlardır.Genellikle hayvanlarda olduğu sanılır.

İçgüdü davranışları reflekslerden,alışkanlıklardan ve zeka ürünü davranışlardan farklıdır.Refleks,doğuştan olan basit bir etkiye karşı tepkidir.Alışkanlıklar ise,çoğunlukla öğrenme sonucunda kazanılmış hareketlerdir.



DUYUM VE ALGI
Organizmayı etkileyen herhangi bir güce uyarıcı,uyarıcıların duyu organlarını etkilemesine uyarım denir.
Uyarıcıların duyu organlarını etkilemesi ve bu uyarıcıların belli sinir yollarından geçerek beyne ulaşması ile de duyum oluşur.Duyum fizyolojik bir olaydır. İnsanda görme,işitme,tatma,koklama,dok unma,organ duyumları vardır.
ALGILAMA: duyumların çeşitli biçimlerde örgütlenip anlam kazanması,yorumlanmasıdır. ÖRNEK: Işık dalgasının organizmayı etkilemesi uyarım,gözü etkileyerek renkli görmeyi sağlaması duyum,bu renklerin (örneğin kırmızı olduğunun veya tablodan alınmış bir renk olduğunun) fark edilmesi ise algıdır.
GÖRME DUYUMU VE ALGISI
Görme duyu organı gözdür,uyarıcısı ışıktır.Işık dalgalarının organizmaya etki etmesi uyarımdır.Gözü etkileyerek renkli görmemizi sağlaması duyumdur.Onun ne ışığı olduğunu,nereden geldiğini fark etmemiz algıdır.
İŞİTME DUYUMU VE ALGISI
İşitme duyu organı kulaktır,uyarıcısı sestir.Sesin kulak aracılığıyla sinir sistemleri yardımıyla iç kulağa ve beyne iletilmesi duyumdur.Ne sesi olduğunu fark etmemiz algıdır.
TATMA DUYUMU VE ALGISI
Tatma duyumu organı dildir Uyarıcısı tükürükte eriyebilen ve sıvı halde olan her tür maddedir.Ağıla alınan maddeler sıvılaşarak dil üzerindeki çukurlara girerek buradaki tat etkilerine duyarlı hücreleri uyarır.Bu uyarımlar beyne iletildiğinde tat duyumu meydana gelir.Yediğimiz şeyin lezzet duyumu sonunda nasıl olduğunu(lezzetli lezzetsiz,acı,ekşi..v.b.) fark etmemiz algıdır. Deneyler dört türlü tat olduğunu göstermiştir.Bunlar: acı, tatlı, tuzlu,ekşidir.Diğer tatlar ise bu tatların birbiriyle karışması sonucu oluşmuştur. Tat duyumu ile koku duyumu arasında sıkı bir ilişki vardır.
KOKLAMA DUYUMU VE ALGISI
Koklama duyusu organı burundur.Koklama uyarıcısı hava içindeki gaz haline gelmiş kimyasal maddelerdir.
DOKUNMA DUYUMU VE ALGISI
Dokunma duyumu organı deridir.Uyarıcısı deriye değen ya da basınç yapan her şeydir.Vücudun her yanı dokunmaya aynı hassaslığı göstermez.Dokunma duyumunun oluşması için uyarıcının alınmasından sonra, mesajın sinirlerle beyne taşınması gerekir
Deri Duyumları
1-Dokunma 2-Sıcaklık-soğukluk 3-Acı-sızı 4-Ağrı a) Acı (keskin ağrı) b)Künt ağrı ( sızı ve yanıcı ağrı)
ORGAN DUYUMLARI
1-Hal Duyumu 2-Kas ve hareket duyumu 3-Denge duyumu
Zaman Algısı:
Zaman algımız etrafımızdaki periyodik hareketlere bağlıdır.Gece-gündüz değişmesiyle,mevsimlerin akıp gitmesiyle zamanın akıp gittiğini anlarız.İki türlü zaman algısı vardır:
1-Subjektif zaman algısı:Yaşadığımız zamanı iyi hoş görmemize bağlıdır.Yaşadığımız süre zevkli zaman kısa,zevksiz ise uzun olarak algılanır.
2-Objektif zaman algısı Herkes için aynı olan aynı algılanan zaman algısıdır.Örneğin gece,gündüz,90 dakika .v.b.
ALGIDA ORGANİZASYONU (ÖRGÜTLENMEYİ) ETKİLEYEN ETMENLER:
Algıda organizasyonuyumların anlamlı kılınarak,biçime ya da kalıba sokulmasına algıda organizasyon denir.
Algıda Organizasyonumuzu etkileyen eğilimlerimiz:
1-Figür(şekil)-Fon(zemin) ilişkisi:Bu eğilim nesnelerin fondan çıkıyorlarmış gibi görünmelerine neden olur.Figür bir nesne izlenimi verir,bir biçimi vardır ve fondan daha belirgin görünür.Örn:Aynı gri bölüm koyu fon üzerinde daha beyaz,açık fon üzerinde daha siyah görünür.
2-Yakınlık:Birbirine yakın nesneleri gruplandırarak birlikte algılama eğilimimiz vardır. Örn: okulun bahçesindeki öğrencileri bir arada toplu halde görünce ,grup olarak algılarız.
3-Benzerlik:Birbirine benzer olan nesne ve olaylar da birlikte bütün olarak veya grup olarak algılanır.
4-Gruplama:Algıda organizasyon yaparken bazı ipuçlarından yararlanarak gruplama yaparız
5-Devamlılık:Uyarının devamlılığı da algıların gruplaşmasına ve bütünleşmesine yol açar.Örn:Her gün aynı şapkayı giyen bir kişiyi uzakta da olsa tanırız.
6-Tamamlama:Algılarımızda uyarıcının eksik kısımlarını tamamlayarak algılama eğilimimiz vardır.Örn: (...........)noktaları çizgi olarak algılarız.



ALGININ ÖZELLİKLERİ1-Algı alanı:Belirli bir süre içinde ayırt edici tepkiler yapabildiğimiz çevre,özellik ve varlıkların tümüne o bireyin algı alanı denir.Belli bir sürede çevremize baktığımızda gördüklerimiz ve duyduklarımızı kapsar.Çevremize ilk baktığımızda göremediğimiz bazı şeyleri daha sonra görmemiz algı alanımızın genişlediğini gösterir.
2-Algı dayanağı:Bir eylem inanç ya da düşüncenin altında yatan ve bunları denetleyip sınırlandıran değerler ve anlamlar sistemidir.Farklı toplumsal normlara(kural,kanun) sahip iki kişi aynı durumla karşılaştığında farklı algılayarak farklı tepki gösterir.Örn:Bir Amerikalı için çok komik olan bir olay bize pek komik gelmeyebilir.
3-Algıda bütünlük:Bir varlığın,bir cismin ayrıntılar toplamı olarak değil tümüyle algılanmasından oluşan bütünlüktür.Örn: Ormana baktığımızda tek tek ağaçları değil ormanı algılarız.
4-Derinlik algısı:Nesnelerin aslında iki boyutunu görmemize rağmen sanki üçüncü boyutunu da görüyormuş gibi algılamamızdır.
5-Algıda değişmezlik:Nesneleri içinde bulundukları eğişik koşullarda yine aynı algılama eğilimidir.
Büyüklük değişmezliği;(bir arabayı uzakta da olsa hep aynı büyüklükte algılarız)
Renk değişmezliği;(Tahtanın ışıkta kalan yüzü daha açık olmasına rağmen onu hep yeşil olarak algılarız.)
Biçim değişmezliği;(masa üzerindeki tabakları hangi uzaklıkta olursa olsun hep aynı yuvarlaklıkta algılarız)
6-Algıda seçicilik{Dikkat}:Organizmaya aynı anda birçok uyarıcı etki eder.Ancak organizma bunlardan bazılarını algılar bazılarını algılamaz.Algılamada uyaranlar alanından kimilerinin seçilip kimilerinin ise görmezlikten duymazlıktan gelinmesine algıda seçicilik denir.
Genellikle seçicilik ile dikkat birbirine karıştırılır.İki durum birbiriyle ilişkilidir ancak aynı değildir.Dikkat bir olayın tümü ya da bir bölümü üzerinde zihin gücünün toplanması durumudur.Dış etmenlerin doğrudan etkisiyle gerçekleşen irade dışı dikkate edilgen dikkat denir. (Örn: Ağlayan bir çocuğun sesi duyulunca oraya çevrilen dikkat.)İradeyle gerçekleştirilen ve bir çaba ürünü olan dikkate ise etkin dikkat denir.(Ders çalışan öğrencinin dikkati).Algıyı ilgilendiren bazı dikkat çeşitleri şunlardır:
1-Dikkat toplaşımı (konsantrasyon)ikkatin belirli bir çaba sonucu tek bir nokta üzerinde toplanmasıdır.
2-Dikkatte kaymaikkatin bir konudan başka bir konuya geçmesi(atlaması)dir.
3-Dikkatsizlikikkatin kesik ve oynak oluşudur.Zihin belli bir konu üzerinde sürekli olarak toplanamaz.
4-Dalgınlıkikkatin sadece belli bir konuya fazlasıyla verilmesi,ilginin dışındaki konulara dikkat edilmemesidir.


DİKKATİ ETKİLEYEN ETMENLER:1-İç etmenlerikkatin belirli bir yöne çevrilmesi,insanın gereksinim(ihtiyaç),ilgi,merak ve duygularına bağlıdır. Örneğin aç olan birinin dikkatini pastanedeki yiyecekler,tok olan birinin dikkatini içecekler çeker.
2-Dış etmenler:a)Uyarıcının kuvvet ve hacmi;güçlü bir ışık,ses,koku dikkatimizi çeker.
b)Aşırı zıtlıklar(buğday tarlasında bir gelincik dikkatimizi çeker)
c)Hareket eden uyarıcılar(Tiyatroda oturanların arasından birisinin ayağa kalkması)
d)Yenilik ve tanışıklık;(sınıfa yeni gelmiş bir öğrenci)
e)-Alışılmışın dışındaki uyarıcılar (Çok uzun ve ya çok kısa biri)
f)Tekrarlar (yinelemeler);tekrarlar (yinelemeler);tekrarlar(yinele meler); dikkatimizi çeker
7-Algı yanılmaları:
Dış dünyadan edinilen algıların doğru olmayışıdır.
a)İllüzyon(yanılsama);Varolan nesne ya da uyarıcıların hatalı algılanmasıdır.Yanılsama basit bir algı hatası değil,hatalı algılama biçiminde ortaya çıkan bir olgudur.İki şekilde oluşur;
1-Fiziksel illüzyon:Nesnenin şeklinin değiştiği şeklinde yapılan bir hatalı algılamadır.Örn:Suya batırılan bir sopanın kırık algılanması.
2-Psikolojik illüzyon:Nesnenin şeklini değiştirmeden anlamında değişiklik yapılarak algılamadır.Örn:Karanlıkta sopayı yılan gibi algılamak.
b)Hallüsinasyon(Sanrı-varsanı)İlişkili ve yeterli bir uyarıcı bulunmadığı halde gerçekte var olmayan şeyleri görmek,işitmek gibi dayanaksız algılamadır.Ateşli hastalıklar,alkol,uyuşturucu v.b. uyaranlar hallüsinasyonlara neden olur.Hallüsinasyonlar normal bir durum değildir.Örn:Yolda yürürken takip edildiğini sanmak.
İllüzyon ile hallüsinasyon arasındaki başlıca farklar:
*İllüzyon için mutlaka bir dış uyarıcıya ihtiyaç vardır.Hallüsinasyon için bir dış uyarıcı zorunlu değildir.
**İllüzyon normal olan her insanda görülebilir;Hallüsinasyon genellikle akıl hastalarında görülür.
***Normal insanlarda aynı durum aynı illüzyonu meydana getirir;Hallüsinasyonu olanlar farklı farklı durumları görüp işitir.
ALGIYI ETKİLEYEN ETMENLER:1-İÇ ETMENLER:
a)Duygularımız;(sevdiğimiz birinin iyi yönlerini abartarak algılarız)
b)İhtiyaçlarımız;(Aç olduğumuzda yiyecekleri daha lezzetli algılarız)
c)Zihni tutumlarımız;(Düşüncemize uygun şeyleri kolayca algılarız)
d)Neyi algılamaya hazırsak onu algılarız;(Önyargılarımız algılarımızı etkiler)
e)Korku,kaygı,öfke gibi durumlar algılarımızı etkiler
f)Hipnoz ve telkin; (Rakamlar bir malın iyi,ucuz olduğunu telkin eder öyle algılarız.)


2-DIŞ ETMENLER:
fiziksel ve toplumsal kaynaklı dış etmenler de algılarımızı etkiler.Algıları hem algılayanın hem algıl*****n içinde bulunduğu ortam da etkiler.


http://mkara44.sitemynet.com/resim/figur.gif
Figür-Fon ilişkisi


http://mkara44.sitemynet.com/resim/1.gif
Eğik algılanan düz çizgiler

http://mkara44.sitemynet.com/resim/4.gif
Eğik algılanan
kare
http://mkara44.sitemynet.com/resim/2.jpg
Genç kadın - yaşlı kadın
http://mkara44.sitemynet.com/resim/3.jpg
Aynı boyda iki adam


ÖĞRENME
Öğrenmenin iki kaynağı vardır:birisi kendi yaşantımız diğeri eğitim öğretimdir.Öğrendiklerimiz ya kendi yaşantımıza yada başkasının geçmiş deneyimine dayanır.Hangi kaynaktan gelirse gelsin her öğrenme davranışlarımızda az ya da çok bazı sürekli değişikliklere yol açar.Davranışın değişmesi eskiden yapılamayan bir hareketin yapılması,bir görüş ve düşünüşün benimsenmesi ya da bırakılması anl***** gelir.
ÖĞRENME:Tekrar ya da yaşantı sonucu davranışta ortaya çıkan ve oldukça kalıcı olan değişikliktir.
Buna göre öğrenmenin üç öğesi vardır:
1-Davranış değişikliği 2-Tekrar ya da yaşantı sonucu ortaya çıkan değişiklik 3-Süreklilik.
Öğrenme türleri:

1-Klasik koşullanma yoluyla öğrenme:Limon gördüğümüzde hatta adını duyduğumuzda ağzımız sulanır.
Yolda giderken keskin bir fren sesi bizi korkutur. V.b örnekler basit bir refleks gibi görünse de öğrenme ile ilişkilidir.
Bu örneklerdeki fren sesi,limon sözü birer sembol uyarıcı durumuna geçer.Böyle bir uyarıcının etkisiyle tepkiler oluşur.Yani bu uyarıcılara karşı koşullanmışızdır.Bu ilkel bir öğrenme şeklidir.
Pavlov’un köpek üzerinde yaptığı deney salya koşullanması ile ilgilidir.
Pavlov daha önce zil sesine hiçbir tepki vermeyen köpeğin et ile birlikte verildiğinde salya salgıladığını deneyle göstermiştir.Burada zil başta nötr bir uyarıcı iken;doğal uyarıcı(et) ile birlikte tekrar tekrar sunulunca koşullu uyarıcı haline geçmiştir.Köpek artık daha önce tepki vermediği bir uyarıcıya tepki vermeye koşullanmıştır.
Buna göre ;İnsan ve hayvanların önceleri tepkide bulunmadıkları bir uyarıcıya,belirli koşullar sonucunda tepkide bulunmayı öğrenmesine koşullanma yoluyla öğrenme denir.
Bazı insanlarda görülen korku,antipati,tiksintilerinde gerçek nedeni bu tür koşullanmalardır.
2-Edimsel koşullanma yoluyla Öğrenme:Edimsel koşullanma,ödüle götüren ya da cezadan kurtaran bir davranışın yapılmasını öğrenmektir.Yani edimsel (kendiliğinden)yaptığımız bir davranış bizi ödüle götürüyor ve ya cezadan kurtarıyorsa bu davranışa koşullanırız.
Skinnerin fare üzerinde yaptığı deneyde kutu içindeki aç bir farenin rastgele yaptığı davranışlar sonucunda yiyecek kabının açılmasını sağlayacak manivelaya basarak yiyeceğe kavuşması ve daha sonra deney tekrarlanınca manivelaya daha kısa sürede basmayı öğrenmesi edimsel bir şartlanmadır.Burada tek bir davranış ödüle kavuşturmuştur.
Örneğin ödevini yapmayan bir öğrencinin öğretmenin ödevleri kontrol etmemesi sonucu cezadan kurtulması ve bu durumun tekrarlanması ile ödev yapmama davranışına koşullanması da bir edimsel koşullanma ile öğrenmedir.
Yukarıdaki deneyde farenin manivelaya basma sayısındaki artış,manivelaya basma davranışının yiyecekle pekiştirilmesi anl***** gelir.
Edimsel koşullanmada istenen davranışın ortay çıkma olasılığını arttıran her uyarıcıya pekiştireç denir.Pekiştireçler iki türlüdür:
a-Olumlu Pekiştireçler:Verildiği zaman davranışın ortaya çıkma eğilimini arttıran pekiştireçlerdir. Örn. yiyecek övme olumlu pekiştireçlerdir.Farenin yiyeceğe götüren davranışını pekiştirmesi de olumlu bir pekiştirmedir
b-Olumsuz pekiştireçler:Ortadan kaldırıldığı ve ya verilmediği zaman davranışın ortaya çıkma eğilimini arttıran pekiştireçlerdir;sonucunda ortaya çıkan pekiştirmeler de olumsuz pekiştirmelerdir.Örneğin ödev yapmayan öğrencinin ödev yapmama eğilimi olumsuz pekiştireç ;bu davranışın tekrarlanması da olumsuz pekiştirmedir.
İnsanlarda ödülün miktarı arttırılınca davranışın pekişme ihtimali yüksektir. Ancak hayvanlarda çoğu zaman ödül miktarı pek değişikliğe yol açmaz.
Öğrenilmemiş olan pekiştireçlerle yapılan pekiştirmelere birincil pekiştirme;örn:yiyecek
Öğrenilmiş olan pekiştireçlerle yapılan pekiştirmelere de ikincil pekiştirme denir.örn:zil sesi
Klasik ve Edimsel koşullanmanın karşılaştırılması:
*Uyarıcının türü açısından: Klasik koşullanmada uyarıcı belirli bir olaydır ve kısa sürelidir.ışık ses gibi
Edimsel koşullanmada uyarıcının birçok öğesi vardır ve uzun sürelidir.
*Öğrenilecek davranışın türü açısından: Klasik koşullanmada davranış belirlidir,doğuştan gelme davranıştır.
Edimsel koşullanmada davranışlar çeşitlidir ve rastlantı sonucu ortaya çıkar.
Öğrenme Süreçleri:
Genelleme:Koşullu tepkiyi yaratan uyarıcını benzerlerine de aynı koşullu tepkinin gösterilmesidir.Örn Köpekten korkan çocuğun kediden de korkması
Ayırt etme:Genellemenin karşıtı olarak hangi uyarıcıya hangi tepkinin gösterileceğini ayır etmedir.Örn kediden korkan çocuğun köpekten korkmaması.
Sönme:Koşullanmış davranışta görülen zayıflamadır.Örn:Zil sesine koşullanmış köpeğin zil ile birlikte et verilmemesi sonucu bu koşullanmanın kaybolması(köpeğin zil sesine karşı salya salgılamaması)
Kendiliğinden Geri gelme:Sönen bir koşullanmış davranışın belli bir süre sonra aynı şartlarda yeniden
canlanmasıdır.Örn:Zil sesine karşı oluşan koşullanmanın sönmesine rağmen belli bir süre sonra tekrarlandığında hemen aynı koşullanmayı ortaya çıkarması.
3-Model alarakÖğrenme:Taklit yolu ile öğrenme de denir.İnsan ve hayvanların beğendikleri,büyükleri,ve ya özendikleri kişileri taklit ederek onlar gibi davranmayı öğrenmesidir.Örn:Bir yavru kuşun annesi gibi ötmesi,Bir gencin pop sanatçısını taklit ederek onun gibi giyinmesi.
4-Bilişsel Öğrenme:Organizmanın algılama hatırlama düşünme gibi zihinsel yetileri aracılığıyla öğrenmesidir.Bu tür öğrenmenin ağırlık noktası bilgilerin biriktirilmesi ve işlenmesidir.Bu nedenle de bilişsel öğrenme geçmiş yaşantılar sonucu olayların anlam değiştirmesi ya da insan ve hayanın geliştirdiği yaşantı sonucu bilgiyi işleme tarzında meydana gelen değişiklik şeklinde tanımlanabilir.Örn: kitap okuyarak,TV izleyerek ya da bir olaya tanık olarak birçok şey öğreniriz.
5-Sezgisel Öğrenme:Kavrama yoluyla öğrenme de denir.Sezgisel öğrenmede çözümü gereken durumun öğeleri arasındaki ilişki bir anda görülür.Başarılı davranış akıl yürütme ve öngörü sayesinde bir anda görülür.Örn:Çok zor sandığımız bir matematik problemini bir müddet düşündükten sonra birden kavrayarak çözüme ulaşmak.
6-Farkında olmadan Öğrenme:İnsan yaşamında farkında olmadan edinmiş olduğu bilgilerdir.Örn:Hiç düşünmediğimiz halde okulumuzun nerede olduğunu bilmemiz.
7-Motor(hareketle)öğreneme:Bir eylemin,bir harekettin nasıl daha iyi hızlı ve doğru yapılacağını öğrenmektir.Örn:Araba sürmesini bilen birinin zamanla bu davranışı daha doğru ve iyi yapabilmeyi öğrenmesidir.
8-Deneme yanılma yoluyla öğrenme:Organizmanın karşılaştığı bir problemi çözmek için denediği çeşitli yollardan,hangisinin problemi çözdüğünü öğrenerek benimsemesidir:Çocukların yap-boz oyununu oynayarak ev yapmayı öğrenmesi.
Öğrenmede Rol Oynayan Etkenler:
1-Öğrenenle ilgili etkenler:
a-Organizmanın belli bir biyolojik olgunluğa ulaşması gerekir.
b-Organizmanın belli bir zihinsel olgunluğa ulaşması gerekir.(zeka yaşının takvim yaşına uygun olması)
c-Uyarılmışlık hali:Öğrenilecek malzeme üzerinde dikkatin odaklaşması gerekir.
d-Aşırı kaygılı olmamak gerekir.
e-Uyarıcı ve davranımlar arasında benzerlik olması öğrenmeyi kolaylaştırır.
f-Öğrenme için güdülenmiş olmak gerekir.
*Güdüler kişiyi öğrenmeye özendirir.
*Güdüler birşeyin seçilmesinde önemli rol oynar.
*Güdüler kişinin davranışlarına yön verir.
Araştırmalarda Hem insanların hem hayvanların öğrenmesinde ödülün önemli rol oynadığını ödülün cezadan daha olumlu bir öğrenme sağladığı görülmüştür.
2-Öğrenilecek malzeme ile ilgili Etkenler:
a-Öğrenilecek konu öğrenenin beden ve zihinsel gelişimine uygun olmalıdır.
b-Öğrenilecek konu öğrenenin ihtiyacını karşılıyorsa daha kolay öğrenilir.
c-Öğrenilecek konu çok uzun ve çık kısa olmamalıdır.
d-Birbirine bağlı konulardan önceki iyi öğrenilmiş olmalıdır.
e-Öğrenilecek konunun anlamlı olması gerekir
3-Öğrenme tekniğine ,ilişkin etkenler
a-Çalışma zamanının bölünmesi
b-Konunun bütün olarak öğrenilmesi
c-Konunun tekrarı
d-Elde edilen sonucun bilinmesi,gerekir.
4-Öğrenmede Transferin rolü:
Transfer: önceki öğrenmenin şimdiki öğrenmeyi etkilemesi olayıdır.İkiye ayrılır:
1-Olumlu Transfer:Önceden öğrenilmiş bilginin veya etkinliğin sonraki başka bir bilgi ve etkinliği öğrenmeyi kolaylaştırmasıdır.Ör:Hentbol oynamayı bilen birinin basketbolü daha çabuk öğrenemesi
2-Olumsuz Transfer:Önceden öğrenilenin sonraki öğrenileceği zorlaştırmasıdır.Buna alışkanlık çatışması da denir.Örn:İki parmakla daktilo yazmayı bilen birinin on parmakla daktilo yazmayı öğrenememesi.



DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIKLARI VE ÖĞRENME
·Çalışma zamanının dağılımı
·Öğrenilecek konunun beden ve zihin gelişimine uygun olması.
·Öğrenmede ilerlemenin bilinmesi
·Öğrenilecek konunun ilgiyi çekmesi
·Konunun bütünüyle öğrenilmesi
·Önceden çalışılmış olması
·Konunun tekrarı
·Konunun anlamlı olması
·Konunun iyi okunması ve anlatılması
Öğrenmenin daha kolay olmasını sağlamaktadır.

BELLEK VE BELLEK SÜREÇLERİ
Bellek (hafıza):Geçmiş bir olayı ya da bir bilgiyi zihinde tutma ve hatırlama yetisidir.
BELLEĞİN TÜRLERİ 1-KISA SÜRELİ BELLEK:
Bu bellek türü,gerekli olan bilgiyi kısa bir süre için akılda tutmayı ve hatırlamayı sağlar. Bilgileri birkaç dakika için depolar, kullandıktan sonra da artık işe yaramayacağı için saklamaz.
Örneğin;arayacağımız bir tel. numarasını rehberden bulur arar ve tekrar unuturuz.
Bilgilerimizin kısa süreli bellekte daha fazla kalmasını sağlamak için “tekrarlama” ve “gruplama”dan yararlanırız.
Örneğin 325146878 gibi bir sayıyı 325 146 878 şeklinde gruplamak hatırlamamızı kolaylaştırır.
2-UZUN SÜRELİ BELLEK:
Bilgiyi beceriyi saatler,günler,aylar ve yıllarca zihinde tutar ve hatırlamayı sağlar. Uzun süreli belleğe bilgiler kısa süreli bellekten geçer. Bu bellekte bilgiler kullanıldıktan sonra atılmaz,saklanır.
Örneğin,birinci sınıftaki öğretmenimizin adı uzun süre belleğimizde kalmıştır.
KISA SÜRELİ BELLEK İLE UZUN SÜRELİ BELLEK ARASINDAKİ FARKLAR:
1-Kısa süreli belleğin kapasitesi dardır, uzun süreli belleğin ise geniştir.
2-Kısa süreli bellekte bir bilgi kaybolmuşsa,gerçekten kaybolmuştur, uzun süreli bellekte durum böyle değildir.
Uzun süreli bellekte bilgi örgütleme ilkeleri:
Birey bilgiyi edinirken,bunu kendine göre örgütleyebilir. Bu örgütleme biçimi önceden bilinen bir düzene ya da akla uygunsa,bu durum hatırlamayı kolaylaştırır.
Bilgi edinirken içinde bulunulan ortam, hatırlama anındaki ortama ne kadar çok benzerse,bellek görevini o kadar kolay yapar.
Örn.Piknikte tanıştığımız bir kimseyi parkta yürüyüş yaparken daha kolay,evlendirme dairesinde ya da konser salonunda daha zor tanırız.
Bütün bunlar bilgilerin anlam ilişkileri yönünden örgütlenmiş ve belli bir ilişkiler çevresi içine yerleştirilmiş olduğunu gösterir. BELLEĞİN TEMEL İŞLEMLERİ:
Belleğin kodlama,saklama ve çağırma olmak üzere üç aşamalı bir işlemi vardır.
HATIRLAMA VE TANIMA:
Öğrenilmiş olan bilgi ve becerilerin saklanıp yeniden canlanmasına hatırlama denir.
Tanıma;Bir nesnenin önceden görülmüş,öğrenilmiş ya da edinilmiş olduğunun farkına varmak demektir.Örn.Çoktan seçmeli test türündeki sınavlarda doğru cevabı bulmak tanımadır. Klasik sınavlarda sorulara cevap vermek ise hatırlamadır.
UNUTMA:Önceden öğrenilmiş olan herhangi bir şeyi hatırlama veya tanıma gücünün geçici ya da sürekli olarak yitirilmesine unutma denir.UNUTMA NEDENLERİ:
1-Beyinde hücre kaybının olması protein sentezinin olmaması
2-Geriye ket vurma;yeni öğrenilenlerin daha önce öğrenilmiş olanları unutturmasıdır.
3-İleriye ket vurma;Önce öğrenilenlerin yeni öğrenilecek olanları unutturmasıdır.
4-Öğrenilenlerin kullanılmaması
5-Baskı altında tutma(bilinçaltına itme)
UNUTUMAYI GÜÇLEŞTİREN NEDENLER:
1-Öğrenmenin yeterli olması
2-Öğrenilenlerin anlamlı olması
3- Öğrenmeden sonra dinlenilmesi (uyumak gibi)
4-Tekrarlar yapılması


BELLEK BOZUKLUKLARI:
Bellek yitimi(amnezi):Sarsıntı yüksek ateş,beyin zedelenmesi,baskı gibi nedenlerle hatırlama gücünün bir kısmının yada tümünün yitirilmesidir.
Belleğine yeni bilgiler işleme yeteneğinde bir bozukluk olan kişide, geleceğe yönelik bellek yitimi var demektir.Eski anılarla ilgili abartılmış bir bellek yitimi ise geçmişe yönelik bir bellek yitimi diye adlandırılır.
Beyinde belirli bölgelerde kan akışındaki kısa süreli aksamalar,geçici genel bellek yitimine yol açabilir.Bazı bellek yitimleri,beyindeki hasar ve hastalıklardan ayrı olarak daha çok psikolojik kaynaklıdır.(hipnoz,gerilim gibi)
Kişinin saatlerce hatta haftalarca evinden uzaklaştığı,füg durumu hem psikolojik hem de organik modellerle açıklanabilir.
Belleğin çarpıtılması(paramnezi);bilinç sizce yapılan uydurmaların yanı sıra geriye yönelik çarpıtmaları da içerir.
Anıların bilinçli bir biçimde süslenmesi,dejavu;daha önceki bir yaşantıyı gerçekdışı olarak,tanımama durumu olan jamais vu gibi olgularda belleğin psikolojik özellikleri olarak düşünülebilir.
Olağanüstü yüksek bellek kapasitesi (hiperamnezi) ne de rastlanabilir.
DÜŞÜNME-PROBLEM-ÇÖZME DİL

DÜŞÜNME
DÜŞÜNME:Olaylar ve nesneler arasında bağ kurmaktır.Ancak düşünürken nesne ve olayların kendilerinden değil,zihinde kalan izlerinden,simgelerinden yaralanılır.Psikolojide düşünme denilince,bireyin zihinsel etkinlikleri ile dış uyaranlar arasında kurduğu bağlantı anlaşılır.Bu edim, imgeler,sözcük ve kavramlar gibi simgeler aracılığıyla gerçekleştirilir.Düşünme malzemesi sembollerdir.
SEMBOL(simge):Bir imge veya düşünce ürünü olarak dış gerçekleri yansıtan zihinsel görüntülerdir.Semboller bir anlamı,varlığı veya kavramı belirtir.Algıladığımız,öğrendi ğimiz,kavramlaştırdı ğımız oluşların zihinde yerleşen sembollerine İMGE (imaj,hayal)denir.
İMGEuyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan görüntüsüdür.Örneğin zihnimizde evdeki eşyalarımızı hayal edebiliriz,özlediğimiz birini hayal edebiliriz.
KAVRAM:Nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve onları bir sözcük altında toplayan genel tasarımdır.Kavramlar doğada bulunmadıklarından ve soyut olduklarından, duyu organları yoluyla öğrenilemez.Kavramlar ancak düşünme ile kavranabilir.
SOYUTLAMA:Bir özelliği ya da öğeyi bağlı olduğu bütünden,düşünce yada sözle ayırmadır.Örnek;benzer biçimde kırmızı olan bayrak,kan,nar,elma,gül gibi nesnelerden,kırmızı olma özelliğini soyutlayarak “kırmızı” kavr***** varabiliriz.Öncelikle somut kavramlar (ev,anne,baba,araba v.b.)öğrenilir. Sonra soyut kavramlar (iyi,kötü,güzel,çirkin,rakamla r v.b.)öğrenilir.
İçsel Konuşma:Kişi, yalnız nesne ve olayları değil bir takım etkinliklerde bulunmayı da düşünebilir.Örneğin gazeteyi okurken aslında sesli olarak söyleyebileceğimiz sözcükleri düşünürüz.J.Watson “düşünme,sessiz konuşmadır” der.
Sözel Düşünme:İnsanlar nesne,durum ve kavramları sözcüklerle adlandırdıklarından düşünmelerin çoğu da sözel düşünme biçimindedir.
Kavramsal Düşünmeüşünme hem somut durum ve olayları hem de soyut ya da genel olan şeyleri kapsar.Kavramlardan yararlanılarak meydana gelen düşünmelere kavramsal düşünme denir.
PROBLEM ÇÖZMEBirey,bir amaca yönelik davranışları engellendiğinde ya da bir güçlükle karşılaştığında,bu problem üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırarak engelleri aşacak çözüm yolları arar.
Genel olarak Problem çözmenin dört aşaması vardır:
1-HAZIRLIK: Problem bütün olarak ele alınır,problemin tanınmasına çalışılır.
2-KULUÇKA:Problem bir kenara itilmiş gibidir ve aralıklarla düşünülür.
3-KAVRAMA:Problemle ilgili gizli kalmış hususlar aydınlığa kavuşmuş ve çözüm sağlayacak düşünce belirivermiştir.
4-DEĞERLENDİRME:Çözüme ulaşılmış ise değerlendirme yapılır,uygunluğu düşünülür.
Mantık yürütme ve tümevarım da bir problem çözme yöntemidir.
Yaratıcı düşünme ile eleştirici düşünme genellikle birbirine benzer,ancak eleştirici düşünme akla,gerçeklere ve araştırmaya dayanır.Yaratıcı düşünme ise atılımcıdır.
Yaratıcı kişilerin özellikleri:
Yaratıcı kişilerin en önemli özellikleri zeka ve güdülenmedir.Birey ne kadar zeki ise problem çözmedeki başarısı da o kadar fazla olur.Problem çözmek için ikinci önemli etken güdülenmedir.Güdülenme olmadan yaratıcılık olmaz.
Yaratıcı düşünmeyi engelleyen etkenler:
1-Duygusal etkenler;Bazı durumlarda insanlar duygularına aykırı gelen,hoşlanmayacakları durumlarla karşılaşmak istemez.Bu tutum yaratıcılığı engeller.
2-Kültürel etkenler;Toplum değerlerine aykırı gelen gerçeklerin ortaya konması oldukça zordur.
3-Geçmiş deneyimlerin etkisi;Önceki deneyimlerimiz nesnelerin belli bir işlevi olduğunu öğretmiştir.Bunun aksini ortaya koymak zordur.
4-Algısal etkenler;Duyu organlarımızın yanılması da yaratıcı düşünmemizi engelleyebilir.

DİL
Dil düşüncelerin sözcük halinde anlatılmasıdır.Yazı dili,konuşma dili,işaret dili olarak sınıflandıracağımız dilin amacı her durumda iletişim sağlamaktır.
Dilin öğrenilmesi:Psikolinguistlere göre dil değişik aşamalardan geçilerek öğrenilir.Bu aşamalar:
1-Refleks aşaması,bebeğin bazı sesler çıkardığı dönem
2-Cıvıldama aşaması,altı aya yaklaştığında bebeğin cıvıldaması
3-Sesleri anlamlandırma,çocukların nesne ve olaylarla sözcükler arasında bağ kurmaya başlaması
4-Dil kazanma,kısa cümlelerden hareketle gelişen yaşla birlikte konuşma ve yazmanın öğrenilmesi


BİLİNCİN DEĞİŞİK BİÇİMLERİ

UYKU VE RÜYALAR
Bilinç;Kişinin kendisi ve çevresi hakkında bilgi sahibi olması,iç ve dış uyaranların açık ve net olarak farkına varmasıdır.
Normal bilinç durumları; bilinç durumunda görülen normal değişikliklerin başında uyku gelir.Bilinçli uyanıklıktan derin uykuya dek uzanan yelpaze içinde çeşitli bilinç basamakları vardır:
1-Aşırı uyanıklık; heyecan gibi aşırı uyanıklık durumunda dikkat dağınıktır,bilinçte bir zayıflık söz konusudur ve davranışlar çevreyle tam anlamıyla uyum göstermez.
2-Dikkatli uyanıklık;Duygular normal tempodadır.
3-Rahat uyanıklık; gergin olmayan,rahat ve sakin bir bilinçliliktir.
4-Uykuya geçiş; uyuklama durumudur.
5-hafif uyku;bilinç ortadan kalkmıştır.
6-Derin uyku; iç ve dış ortama yönelik bilinç ortadan kalkmıştır.Kişi rüya görüp görmediğini hatırlayamaz.
Farklı bilinç durumları;Değişik ruhsal bozukluklar ve organik beyin hastalıklarında normalde yaşanmayan bilinç durumlarıyla karşılaşılabilir.
-Bilinç bulanıklığında hastanın kendisine ve çevresine ilgisi,zamana ve ortama uyumu bozulmuştur.
-Alacakaranlık durumunda,hastaya rüyada olduğu izlenimi veren işitme ve görme sanrılarının bulunduğu bir bilinç bulanıklığıdır.
-Koma öncesinde,bilinç kaybı başlamıştır.Hasta güçlükle uyandırılabilir ve kısa süre uyanık tutulabilir.
-Yarı komada hastanın çevresiyle olan bilinçli ilişkisi kaybolmuştur.İrade dışı hareketler ve normalde görülmeyen refleksler ortaya çıkar.
-Komada ise artık ağrılı uyaranlara hiçbir yanıt yoktur.Normal refleksler ortadan kalkmış anormal refleksler yerleşmiştir.

UYKU:
Dış uyaranlara karşı bilincin uyuştuğu,tepki gücünün ve etkinliğin büyük ölçüde azaldığı,dinlenme durumudur.İnsanın hiç uyumadan yaşaması imkansızdır.Günlük uyku süresini 1-2 saat kısaltmak ya da uzatmak uyanıklığın niteliğini bozar.Baş ağrısı,yorgunluk,gerginlik,dik kat toplaşımında güçlük gibi yakınmalar ortaya çıkar.Normal olarak insanlarda günlük uyku gereksinimi 6-9 saat arasındadır.

REM UYKUSU :
1953’te E.Aserinsky ve N.Kleitman uyku tiplerinin hızlı göz hareketleri ile bağlantılı olduğunu açıkladılar.Buna göre;
1-Hızlı göz hareketleri-REM
2-Yavaş dalga uykusu –NREM (rem dışı uyku)
REM uykusu uyanıklık durumuna çok yakındır.Yavaş dalga uykusunda(NREM) ise;beyin dalgalarının çok yavaşladığı saptanmaktadır.Derin ve dinlendirici olan bu uykuda dört evre görülür:
1-Uyuklama evresi
2-Hafif uyku evresi
3-Derinleşen uyku evresi
4-Derin uyku evresi
Yavaş dalga uykusunda kaslar gevşer,solunum, sinir sisteminin işlevleri yavaşlar,kas basıncı ve solunum hızla düşer.
REM uykusunun başlıca özellikleri ise ;fizyolojik etkinliğin, beyne giden kan ve oksijenin, ayrıca vücut hareketleri ve kaslardaki küçük kasılmaların, artmış olmasıdır.
Yavaş dalga uykusunun (NREM) sırasıyla dört evrelerinin ardından (1.2.3.4.)- REM uykusu-daha sonra yeniden birinci evre gelir.Bu düzen uyku boyunca devam eder.Ortalama doksan dakikada bir ortaya çıkan REM uykusu 5-30 dak. Sürer.
Rüyalar genellikle REM uykusunda görülür.REM uykusunda motor nöronlar uyarılır,frenlenir.Bunun sonucu gövde hareket edemez,kol ve bacaklar hafif oynatılabilir.Bu nedenle insan rüyasında kopup kaçamaz.Gözle hızla oynamaya başlar solunum hızlanır ve düzensizleşir,kalp hızlanır.
Gecenin ilk REM uykusu 90 dak.lık bir yavaş dalga (NREM) uykusundan sonra gelir ve birkaç dakika sürer.Son REM uykusu 20-30 dak sürer.Bundan sonra uyanılır.Hatırlanan rüyalar genellikle bu son evrede görülen rüyalardır.

RÜYALARIN VE UYKUNUN İŞLEVLERİ:
Uyurken görülen hayaller ve olaylar dizisine rüya denir.Rüya görmeyen insan yoktur. Yavaş dalga uykusu(NREM) en derin ve sakin uykudur.Bu uyku döneminde uykuda gezme,gece korkuları görülebilir.Bu uykudan uyandırılan insan bir süre aklını başına toplayamaz.Sonra REM uykusu gelir ve rüyalar bu dönemde görülür.REM uykusunda hayatta kalmak için gündüz kazanılan deneyimler belleğe depolanırken,gündüz yapılan gövde ve göz hareketleri de tekrarlanma eğilimi gösterir.Beyin REM uykusunda hareket merkezlerini frenleyerek kas gevşemesi yapar ve böylece uyanmayı engeller.Bazı rüyalar kişide ruhsal boşalım ve rahatlama sağlar.
UYKU'NUN İŞLEVİ:
Uzun süreli uykusuzluk sinir sisteminde anormal etkinliklere ve zihinsel işlevlerde azalma ve yavaşlamaya yol açar.Bu durum uykunun özellikle sinir sisteminin sağlığının korunmasında önemli rolü olduğunu düşündürür.
UYKU BOZUKLUKLARI:
Uykuda ortaya çıkan bozuklukların bazıları,beynin uyku ve uyanıklığı denetleyen bölümündeki bozukluktan kaynaklanır.Bunlar;uykuculuk,u yurgeerlik,aşırı ölçüde uyuma ile uykusuzluktur.

Bunların dışında; Uykuda konuşma,gece işemeleri,uykuda diş gıcırdatma ve horlama gibi bozukluklar;REM uykusu sırasında onikiparmak bağırsağı ülseri belirtilerinin,NREM uykusunda sara benzeri çırpınmaların görüldüğü saptanmıştır.
Uykusuzluk:Uykusuzluğun nedenleri arasında uyuma koşullarının bozukluğu,dolaşım ya da beyin hastalıkları,bunaltı ya da ruhsal çöküntü gibi ruhsal sorunlar ve ağrı gibi fiziksel bozukluklar sayılabilir.



BİREYSEL FARKLILIKLAR
ZEKÂ

ZEKÂ:Bireyin gerek sorunları çözerken gerek çevreye uyum sağlarken var olan tüm yetenek ve becerilerini kullanması ile ortaya çıkan düzeydir.Örneğin bir öğrenci bir matematik problemini çok kısa sürede çözerken bir başkası çok uzun sürede çözebilir.Bir başkası ise hiç çözemeyebilir.
Zeka ve Kişilik Psikolojide Bireysel farklılıkların temelinde yer alır.Aynı uyarıcıya farklı kişilerin farklı tepkiler göstermesi bireysel farklılıklardan kaynaklanır.Örneğin öğretmenin azarladığı bir öğrenci utanıp ağlarken bir başkası aldırmayıp gülebilir.İşte aynı uyarıcılara gösterilen farklı tepkilerin temelinde yetenek,mizaç,karakter farklılıkları;daha genel bir ifadeyle zeka ve kişilik farklılıkları yatar.

ZEKANIN SINIFLANDIRILMASI:
Günlük yaşamda zeka,genelde tek bir yetenek veya becerinin sivrilmesi biçiminde anlaşılır.Bu hatalı bir düşüncedir.Çünkü zeka algılama ,öğrenme,düşünme gibi pek çok yetenek ve becerinin birlikte kullanımı ile kendini gösterir.
Zeka genel hatlarıyla Thorndike tarafından üç ana farklılık çerçevesinde sınıflandırılmıştır;
1-SOYUT ZEKA:Sembol kullanarak düşünme yeteneğidir.Çocuklukta pek kendini göstermeyen bu zeka,12 yaş ve sonrasında ağırlıklı olarak kendini gösterir.Soyut zeka gerçekte var olmayan ancak var olanlar arasındaki ilişkilerden zihnin soyutlama ve genelleme gücüyle elde ettiği sembollerle uğraşır.
Örneğin;pi sayısı,türev,limit,sayılar tabiatta somut olarak yoktur.Matematik kavramlarını kullanmak,matematiksel ilişkileri kurmak soyut zeka işidir.Romancı,şair,besteci soyut zekasını kullanır.
2-MEKANİK(SOMUT)ZEKA:Araç-gereç ve makineleri yapıp kullanmada kendini gösterir.Çocukluk yıllarında kendini göstermeye başlayan bu zeka,bozulan bir oyuncağı tamir ederken,yap-boz türü oyuncaklarla uğraşırken yoğun biçimde kullanılır.
Bu zekanın daha çok mühendislerde,tamircilerde,uzm an işçilerde bulunması gerekir.
3-SOSYAL ZEKA:Toplumsal çevreye uyum sağlamada,insanlarla iyi ilişkiler kurmada kendini gösterir.Sosyal zekasını iyi kullanan bir insan çevresinde sevilir,sayılır,lider özellikleri ile sivrilip insanları etkiler.
Politikacılık,avukatlık,öğretm enlik,pazarlamacılık gibi toplumla sıkı ilişkiler içinde olması gereken mesleklerde sosyal zeka ön plana çıkar.

ZEKAYI AÇIKLAYAN KURAMLAR:
A-YAPISAL KURAMLAR:Zekanın nasıl bir yapıya sahip olduğunu açıklamaya çalışan kuramlara yapısal kuramlar denir.
1-TEK ETMEN KURAMI:Bu kurama göre zekanın yapısı bir tek genel yetenekten oluşmuştur.
Bu genel yetenek:Terman’a göre,soyut düşünme yeteneği;Davis’e göre,problemleri çözme yeteneği;Stern’e göre ise,düşünme yeteneğinden yararlanarak yeni durumlara uyum sağlama yeteneğidir.
2-ÇİFT ETMEN KURAMI:Spearman tarafından savunulan bu görüşe göre zihinsel güç,bir genel yetenek ile çok sayıda özel yeteneğin kullanılmasından oluşur.Spearmana göre genel yetenek soyut düşünebilme yeteneğidir.Soyut zeka düşünceler arasında bağlantı kurarak genellemeler yapar.Özel yetenekler ise spor,müzik,resim,imgeleme,beti mleme gibi alanlarda kendini gösterir.
3-ÇOK ETMEN KURAMI:Zekayı,pek çok etmenin biçimlendirdiğini savunan psikologların görüşüdür.Zekayı bir çok özel yeteneğin oluşturduğunu kabul ederler. Örneğin;Thorndike zekayı soyut,mekanik ve sosyal zeka olarak üç etmenle açıklamıştı. Thurstone’da ,zekayı çok sayıda yeteneğin karışımı olarak nitelendirir.
Thurstone’a göre zekayı biçimlendiren özel yetenekler şunlardır:
a)Sözel Anlayış;Sözcükleri tanıma,sözel benzerlikleri bulma,okuduğunu anlama.
b)Sözel Akıcılık;Konuşurken ve yazarken uygun sözcük ve anlatmaları çabuk bulabilme.
c)Sayısal Etmen;Basit matematik işlemleri çabuk ve doğru yapabilme .
d)Mekan (uzay) ilişkilerini kavrayabilme;Nesnelerin uzaydaki durum ve değişimlerini kavrama.
e)Bellek;Geçmişte öğrenilen konularla,yeni durumlar arasında ilişki kurabilme,çağrışımlı düşünme.
f)Algısal Hız;Görsel olarak nesne ve olayların ayrıntılarını görebilme benzerlik ve farklılıklarını kavrama.
B-BİLGİ İŞLEMLEME KURAMI:Bu kuram zihinsel gelişimi ve bu gelişim aşamalarında çocuğun neleri yapabileceğini açıklayan kuramdır.Jean Piaget’in geliştirdiği bu kuram,çocuğun zihinsel gelişimini dört aşamada inceler.
Piaget’a göre zihin dört evreden geçerek olgunluk düzeyine erişir.
1-Duyusal-devimsel evre:çocuğun doğuştan gelen fiziksel refleksleri tanıyıp geliştirdiği dönemdir.
2-İşlem öncesi evre:Yaklaşık 6-7 yaşına kadar süren bu evrede nesnelerle bunlara bağlı değişmeleri bütün olarak algılar.Bu dönemde nesneler sözcüklerle temsil edilmeye başlanır.Yani çocuk “masa” sözcüğünün masayı temsil ettiğini bilir.
3-İşlem evresi:7-12 yaşlarına kadar süren bu evrede nesnelerle değişmeleri ayırt eder.Eşitlik,madde,hacim,alan, zaman,sayı kavramları kavranabilir.
4-Soyut (formel) işlemler evresi:12 yaştan sonrası evredir.Birey artık soyut düşünebilir,sosyal ilişkileri kavrayabilir.Düşünme yeteneği düzenlilik kazanır.
Her iki kuram da zekayı farklı biçimde açıklar.Buna karşılık zeka kuramlarının tümünde ortak bir husus vardır.Bu da; zekanın gelişmiş bir beceriden çok,geliştirilebilecek bir kapasite (potansiyel) olduğudur.Ayrıca bu kuramlar zekanın biyolojik temelleri olduğu hususunda da birleşirler.
Bu durumda zeka; bireyin doğuştan sahip olduğu,kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve merkez sinir sisteminin işlevlerini kapsayan deneyim,öğrenme ve çevreden kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir.
Zekanın sadece insana has olduğu kabul edilse de;yapılan bazı araştırmalar hayvanlarda da zekice davranışlara rastlandığını göstermiştir.Ancak hayvan davranışlarının çoğu içgüdüsel olduğundan zekadan ayrılır. Zeka öğrenme ve uyum gibi yeteneklerle yakından ilişkilidir.Örneğin kuşun yuva yapması içgüdüseldir.Eğer zeka-düşünme bu davranışta etkili olmuş olsaydı,değişen şartlara göre yuvanın da değişmesi gelişmesi gerekirdi.Bu nedenle hayvanların zekice davranışlarında zekanın etkin olduğu söylenemez.


ZEKANIN OLUŞUMUNDA KALITIM VE ÇEVRE ETKİLERİ:
Zekayı belirleyen iki temel etken vardır.Bunlar kalıtım ve çevredir.Zekayı etkilemede kalıtımın ve çevrenin payları nedir? Sorusuna cevap aramak için çeşitli araştırmalar yapan psikologlar,zekanın gelişebilme sınırlarının kalıtımla belirlendiğini tespit etmişlerdir. Kalıtımla getirilen bu potansiyel iyi çevre koşullarında geliştirilebilir.Ancak uygun çevre koşulları zekanın sınırlarını değiştiremez.Ancak iyi çevre koşulları kalıtımla getirilen potansiyelin en verimli bir şekilde geliştirilmesini sağlayabilir.Yani çok iyi çevre koşulları geri zekalı bir bireyi normal veya üstün zekalı duruma getiremez.Kalıtımla getirilmiş olunan potansiyeli kullanma açısından iyi bir çevreye ihtiyaç vardır.
Yine araştırmalar göstermiştir ki;kalıtımla getirilen potansiyel eğer iyi bir çevre ortamında(eğitim,sağlık ve sosyal yönden) geliştirilmez ise zeka seviyesi açısından tek başına yeterli olmamaktadır.
O halde öncelikle kalıtımın zeka potansiyeli açısından etkisi daha fazla olmakla beraber,tek başına zekayı belirlememektedir.Potansiyel ne olursa olsun çevre şartlarının o potansiyele uygun olması gerekmektedir.Bu da zekanın ciddi ölçüde kalıtım ile ve bunu tamamlayan çevre şartları ile oluştuğunu ve geliştiğini gösterir.
Kalıtım,zekanın ve duyu organlarının düzeyini belirlemede belki daha önemlidir;çevre ise inançların,alışkanlıkların,tut umların yani kişilik özelliklerinin belirlenmesinde daha etkili görülmektedir.
Zekada yaşa bağlı olarak da bazı değişmeler görülür.Bireyin zekası genellikle 18-20 yaşlarına kadar artar.30 yaşlarından sonra bazı alanlarda düşüş belirir.Ancak genellikle normal dışı bir durum olmadıkça bireyin zeka ile ilgili gelişme hızında İleri yaşlarda önceki durumun korunduğu görülür.Pek çok düşünür,sanatçı ve bilim adamının yaşlılık döneminde verimli olmaları zeka düzeylerini koruduklarını göstermektedir.




ZEKANIN **ÇÜLMESİ:
Zeka testlerle ölçülür.
TEST:Bireylerin başarı,kişilik ve yeteneklerini değerlendirmek ve karşılaştırmak için kullanılan bir yöntemdir.
Zeka testlerinin doğmasına,çocuklar arasında zihinsel başarı yönünden büyük farklar olduğunun anlaşılması yol açmıştır.

İlk bireysel zeka testi,1905 yılında Fransız psikologlardan Alfred Binet ile Teodor Simon tarafından, Binet-Simon zeka ölçeği adı altında yayımlanmıştır.Bu test 2-14 yaşları arasındaki çocuklara uygulanan sözel yeteneklerin ölçülmesine ağırlık veren bir testtir.

Yaygın olarak kullanılan zeka testlerinden biri de Wechsler Yetişkinler Zeka **çeğidir.

Daha sonra çocuklar için zeka ölçeği de eklenmiştir.Wechsler testlerinde sorular yaşlara göre değil,giderek zorlaşan sözel ve performans testler olarak iki grupta hazırlanmıştır.Sözel grupta;genel bilgi,sayı dizileri,sözcük dağarcığı,aritmetik,anlama ve yargılama ile benzerlik testleri yer alır.

Performans testleri grubunda ise;resim tamamlama,resim düzenleme,küplerle desen,parça birleştirme,şifre ile ilgili testler bulunur.
Bu testler sonunda, 3 zeka bölümü elde edilir:
1)Sözel zeka bölümü
2)Performans zeka bölümü
3)Tüm zeka bölümü, belirlenir.

Bu zeka testlerinden başka, daha bir çok bireysel ve grup testleri geliştirilmiştir.

Zeka testlerinin türleri:
1-Uygulanış biçimine göre;
a)Bireysel testler:Bireylere tek tek uygulanan testlerdir.
b)Grup testleri:Birden fazla bireye aynı anda uygulanan testlerdir.

2-Cevaplandırma biçimine göre;
a)Sözlü testler:Sözlü olarak cevaplandırılan testlerdir.
b)Yazılı testler:Yazılı olarak cevaplandırılan testlerdir.
c)Performans testleri:Bir eylem yapılarak cevaplandırılan testlerdir.

Zeka testlerinin değerlendirilmesi:

İYİ BİR TESTİN ÖZELLİKLERİ:
1-Güvenirlik:Aynı testin ve ya eşdeğerinin aynı kişi ya da grup üzerine yeniden uygulandığında,yaklaşık aynı değeri vermesidir.
2-Geçerlilik:Testin neyi ölçmek için hazırlanmışsa onu ölmesi gerekir.Örneğin kişilik testi olarak hazırlanmış bir test zekayı ölçmek amacıyla kullanılamaz.
3-Normları olmalıdır:İyi bir test standart bir gruba ya da gruplara dayanan normlara sahip olmalıdır.Normlar çok sayıda kişiden elde edilmiş bir ortalamadır.Normlar bir kişinin puanının başka kişilerin puanları ile karşılaştırılmasını sağlar.
4-Standardizasyon:Testler mesleki yeterliliği olan uzman kişilerce uygulanmalı,uygulamada belirli bir düzen,yönerge,zaman sınırlaması gibi koşullar değişmeden aynı biçimde uygulanmalıdır.Ayrıca testin kültürel standardizasyonu yapılmalıdır.Yani bir test ne kadar geçerli ve güvenilir olursa olsun hazırlandıkları kültürün etkilerini taşır.Bu nedenle farklı bir kültürde uygulanacağı zaman,o kültürün unsurlarına uyarlanmalıdır.


ZEKA B**ÜMÜ:
Zeka bölümü,bir kişinin aynı yaşta olan diğer kişilerle karşılaştırılmasını sağlayarak,kişinin norm grubu içindeki yerini belirtir.

Zeka Bölümü;
Z.B.(lQ)=Z.Y./T.Y.x100 formülüyle hesaplanır.

Teste bir önceki yaş düzeyine ait soruların sorulması ile başlanır.
Deneğin bütün test sorularını doğru olarak cevaplandırdığı yaş düzeyine “temel yaş”,
hiçbirini cevaplandıramadığı yaş düzeyine de “çatı yaşı” denir.

Zeka bölümünü bilmenin yararları:
1-Normal eğitimden yararlanamayacak durumda olanlara,zeka kapasitelerine uygun bir eğitim uygulanır.
2-Meslek seçiminde zeka düzeyine uygun mesleğe yönelmeleri sağlanır.
3-Mesleğe seçilirken de gerekli zeka düzeyine sahip olanların seçilmesi ve verimliliğin artmasını sağlar.
Zeka Bölümlerinin Dağılımı şu şekildedir:
0- 70 Zeka özürlü 70- 90 Sınır(düşük zeka) 90-110 Normal110-120 Normal üstü120-130 Üstün zeka130-+ Deha (çok üstün zeka)

ZEKA YÖNÜNDEN ÖZEL GRUPLAR:
1-Zeka Geriliği
2-Üstün Zekalılık

1-Zeka Geriliği:
Zeka Bölümleri düşük olan bireylere geri zekalı denilmektedir.Zeka geriliğinin nedenleri;kalıtım ve (beyin zedelenmesi,doğum öncesi annenin geçirdiği hastalıklar gibi) diğer hastalıklardır.

Zeka özürlüler üçe ayrılır:
a)İdiot: (Z.B. 0-24) Sürekli bakıma muhtaç olan zeka özürlülerdir.Bunlar ortalama olarak 2 yaşındaki bir çocuğun zeka düzeyini geçemezler.Sürekli bakıma muhtaçtırlar.
b)Embesil: (Z.B.025-49) Eğitilebilir zeka özürlülerdir.Öğretilirse basit işler yapabilirler.Tarlada çalışmak,bulaşık yıkamak v.b. Sorumluluk duygusundan yoksundurlar.
c)Moron: (Z.B. 50-69) Öğretilebilir zeka özürlülerdir.Erişkinlerinin zeka düzeyi 9-10 yaşındaki bir çocuğunki gibidir.Tüm zeka özürlü olanların yaklaşık %85 i morondur.Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bazı ilköğretim okullarında bu tip zeka özürlüler için özel sınıflar açılmıştır.

2-Üstün Zekalılık:
Zeka bölümü yüksek olan bireylere üstün zekalı denilmektedir.Her alanda her zaman üstün başarı gösterirler.Üstün zekalılar özel eğitimle seviyelerine uygun yetiştirilemedikleri takdirde,zekalarını olumsuz alanlarda kullanma ihtimalleri vardır. Bu da toplumsal açıdan önemli bir risk oluşturur.Bu nedenle üstün zekalı kişilerin zamanında tespit edilerek,seviyelerine uygun bir şekilde yararlı alanlara yönlendirilmesi gerekir.

Özel yetenekler:
Yetenek bireyin zihinsel ve bedensel alanlarda iş başarabilme gücüdür.İnsanlar arasında yetenek bakımından farklılıklar vardır.Psikolojide özel yeteneklerin tespiti mesleğe yöneltme ve mesleğe seçme açısından önem taşır.
Yaratıcı düşünme:
Yaratıcı düşünme yeni düşünceler,buluşlar,araçlar ve yapıtlar oluşturmaya yöneltilmiş düşünmedir.Kendini daha çok bilim, teknik ve güzel sanatlarda gösterir.

Zeka, yaratıcı düşünmenin ortaya çıkarılmasını sağlayan bir araçtır.

Eğitimde yaratıcılık geliştirilebileceği gibi, engellenebilir de .

Yaratıcı bir bireyin ortaya koyduğu eserler alışılmışın dışında olacağından, çoğu kez alışılmışa yöneltilerek yaratıcılığı köreltilmiş olabilir.
Bu nedenle çocuk yaşta bireyin yaratıcılığı tespit edilirse ve bu yönde imkan tanınırsa yaratıcılık daha çabuk geliştirilebilir.

 
  Bugün 2 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol